“Türkiye’de Türk Kaya Yazıtlarından ilk örneğe 1998 yılında Datça’nın Betçe adlı Güneybatı kısmında ufak bir damgaya rastlamıştım. Ancak Türk Abecesiyle karşılaşmam yıllar önce yaşadığım Norveç’e uzanır. Bergen civarında bazı kalıntıları gezerken eski bir mezarlıkta eşimle birlikte, onlar tarafında “Run” adı verilen harflerle birkaç kelime yazılmış bir dikilitaşa 1989’da rastlamış ve çok heyecanlanmıştık. Ardından yolum Türkiye’den Toskana’ ya göçen Truvalıların ve Etrüsklerin yerleştiği Göreme misali sertleşmiş yanardağ külleri arasına oydukları; şimdi açık hava müzesi olan ‘Pitigliano’dan geçti. Beni en çok sevindiren duvarda ‘OZ’ damgasını ve “run” yazısını görmekti. Göktürk Abecesi ile aynıydılar. Derken 2017 Ekiminde Güdül Salihler Köyünde aynı damgaya ve yine Göktürk Abece’ sine rastladım.  Ne yazık ki okuyamıyordum. Bu merakımı öğrenen ve Güdül’ ün yerlisi olan Muhsin Durlu bana aşağıdaki çalışmasını gönderdi. Merhum Servet Somuncuoğlu’nun fotoğraflarını çekerek, ‘Damgaların Göçü ve Kurgan’ adlı eserinde yayınladığı yazıtlı panodaki bir cümlenin ve kelimenin okuma önerisi ve açıklaması vardı. Ben de aynen size aktarıyorum:

Dr. Begümşen Ergenekon

Salihler Kaya Yazıtları Neyi Yakarıyor?

Öncelikle dil konusunda hiç bir eğitimim olmadığını, emekli kimya mühendisi olduğumu,  konuya ilgimin ise bir buçuk yıl önce başladığını belirtmek istiyorum. Özenciyim özetle. Sayın Dr. Begümşen Ergenekon hanımın yardımları ve yönlendirmesiyle sonunda siz değerli okurlarla tanışma olanağına kavuştum. Dergideki sayfasını yazınım için ayıran Begümşen hanıma içten teşekkür ederim. Birazdan kıyısından açıklamaya çalışacağım kaya yazıtlarına çok yakın bir köydenim köken olarak. Keşanuz ya da yeni adıyla Yeşilöz! Keşanuz sözcüğünün Rumca sanılması bilgisizlikten çok saptırma amaçlı görünüyor.  Çünkü köy adını karşısındaki (eş, yan yana) ‘in başı’ denen dik uçurumlu tepeden alır. K aya EŞ  (a)N’a (gök) UZ (anan) seslemlerinden oluşan bileşik addır! Bu çalışmada Güdül, Salihler Köyü kırsalında bulunan Yazıtlı Panodan kısa bir bölüm incelenerek çözüm önerisi siz değerli okurların anlayabileceği açıklıkta aktarılmaya çalışılmaktadır. Tekçe (sadece, yalnızca Azerbaycan Lehçesi) dik üçgen içindeki sekiz damga çözümlendi. Çalışma ikinci görseldeki Göktürk alfabesine göre yapılmıştır.

Ayrıca Sağ üstteki çevrili alandaki ÜNGEŞ (güneş) anlamlı kavramsal yazı (ideogram) da çalışmaya eklenmiştir. Çünkü bu ideogram atamızın Güneş Dil Teorisi 1 ile ilgilidir. 1 Güneş dil teorisi üzerine ders notları, Abdülkadir İnan,1936, İstanbul,  Devlet Basımevi). Türkçenin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan kuramdır. Atatürk tarafından bizzat desteklenmiş ve geliştirilmiş olup Atamızın ölümünden sonra bu çalışmalar sonlandırılır

Görüntü 1 Göktürk Alfabesi – Türk Dili ve Edebiyatı

Göktürk Abecesi Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından; Kül Tigin yazılı kayasındaki yazıların, kayanın ikinci yüzündeki okunabilir durumda olan Çince metinle eşleştirilmesi ile 1893 yılında çözülmüştür!                                

Bu yazıtlar Güdül Salihler köyü kırsalında, Delikli kaya – Gölgeli dere adlı alandadır. 2008 yılında yörenin yerlisi Cemil Söylemezoğlu’nun alandakileri görmesinin ardından Servet Somuncuoğlu’nun çalışmaları ile gün yüzüne çıkarılıp kamuoyuna sunulmuştur.

TRT Avaz Damgaların Göçü

https://youtu.be/Os8MeXDgM14 12.dk, 25.s.

Görsel 3

https://youtu.be/Os8MeXDgM14 (14 d, 33 s /24, 18)

Görüntü 4

Salihler Kaya Yazıtları

    Görüntü 3                                                      Görüntü 4

(Somuncuoğlu,  Servet, 2012, Damgaların göçü-Kurgan, İstanbul, Fabrika Basımevi, s.136, Yazıtlı Pano)

Görüntü 4 önceki 3 görüntüye uygun çizildi. Ancak sağdan sola okunan üç tanılık tözün üçüncüsü yani ince ‘S’ diğerlerinden yukarıda ve ‘At’ın ağzından sola ve yukarı giden çizginin üzerine yerleştirilmiş. Bol anlamlı üst üste bindirilmiş iki gösterge ise kesilen (iduk, adak) atın derisinden (deri yüzülmüş, bollaşmış!) yukarı dik çizgiyle birleştirilmiş. Burada yazıtı doğrulayan resimli soyut anlatım var bulunmaktadır.

Yukarıda damgalar görselin sağına, dik üçgenin içinde oldukları konumlarında; olduğu gibi aktarılmıştır. Tamgalara okuma yönü ve sırasına göre ses değerleri verilmiştir. İlk üç damga sağdan sola, sonraki beş damga ise bunların yönüne ters ve soldan sağa gidilerek çözümlenmeye çalışılmıştır.

Türk kaya yazıtlarında okuma yönü sağdan sola ve ardından yukarıdan aşağıyadır, yazıtın yazım yönüyle ilgili değildir! “Bu kural dilin ve anlamların oluşumuyla ilgili süreçle bağlantılıdır!”

Bu kaya yazıtındaki damgaların “EG EKİNG ” şeklinde çözümlenmesi ve okuma yönünün genel yöntemden farklı; ekin ekilirken sondan geriye dönülmesi şeklinde olması çözümlemenin doğru olduğunu gösteren ya da bunu destekleyen kanıttır!

 (e) G  /  ( e) K (i) NG  /  (i) S  /  B (O) L  /   O  /    L   /    U

   (1)              (2)               (3)         (4)         (5)     (6)      (7)       

EG (ilen) EKİNG (ekinler) İS (teriz) BOL (çok, verimli) OLU(r). Birinci damgada G > K dönüşümü düşünüldüğünde günümüz Türkçesindeki  “ek” ya da ekilen anlamına ulaşıyoruz.

Yani:  “Ekilen ekin bol olsun!”                   

Ekin ekmek ikili anlatımdır ve “OLU” şeklindeki deyiş günümüzde de yörede hala kullanılır. Bunun nedeni bir bölüm dilcilerin “avam sesleri yutar, gelenekçidir!” görüşü değil, dilin geçmişi ile bağlarının henüz sona ermemiş ya da derinliğinin tümüyle yitirilmemiş olmasındandır! Ayrıca iki elimizin ürettiklerinin bütünü olan ‘kültür’ yerine ‘ekin’ sözcüğünü de kullanmaktayız.

Çözümlemeyi açımlamaya çalışalım! Damgaların ses değerleri Göktürk abecesine göre verildi. Ancak abecede çoğu tamganın aynısıyla karşılığını bulamıyoruz. Burada özenci olarak kendime özgü dil kavrayışımı, tanımımı devreye alarak tamgalara ses değerlerini önermekteyim. Dil kavrayabildiğimiz her neng’i iz düşüm derecesinde yansıtmalıdır. Ya da başka bir açıdan anlatmak istersek:

“kavrayabildiğimiz her şeyi ve süreci sesler ve şekiller yolu ile eksiksiz ve süreci yansıtacak şekilde” açıklayabilmelidir sözcükler; yani dil!

Yukarıdaki sözcüklerden ‘neng’ yani şey “gökte (N) hacmi (N) olan ve Güneş ışığı üzerine de(y)’ince görülebilen maddeyi, özdek olanı ifade eder. İzdüşüm ise fizikte bir ışık kaynağından çıkan ışınlar kullanılarak bir ekran üzerinde görüntü oluşturma ve bu yolla oluşturulmuş olan görüntüdür. 

“Dilin kendisinin ne olduğu konusunda düşüncem ise şöyledir: “Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak, birey olarak kavrayabildiğimiz, olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-oylum), yön ve devinim ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde, şekiller ve sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!”

Bu tanımdan yola çıkıldığında eğer bir kaya yazıtı doğru çözümlendiyse geçmişimizin bilgilerini de yansıtır! Yansıyan iz düşüm nesneyi ve süreci açıklar!

 Bu şekilde yol alarak izleri ve atalarımızın ne demek istediklerini anlamaya çalışalım.

Tamgaları dizgedeki sırasına uyarak açıklaya

Görüntü 5 (Yazarın çizimi)

1- Bu tamganın şekli Orhun abecesindeki ünlü (ı)K değil ‘G’ dir! G sesini gırtlağımızdan yani K’den daha geriden veririz! Çünkü kazıyanlar bizim atalarımız! Ek olarak damganın atalarımız tarafından Göktürk abecesindekinden farklı kazındığı, (ı)K tamgasının ucundaki sivriliğin ve açının olmadığı görülebilir dikkat edilirse!

Ayrıca çiftçi ekim makinesi yoksa ilkel biçimde gerçekleştirir bu eylemi, yani belindeki tohum torbasından ekin tohumunu alıp o şekildeki gibi yere (GER, GAYA!) doğru savurarak eker! Özetle damganın şekli ekim eylemindeki devinimleri imgelemektedir!

2- ‘EKİNG’ anlamlı kavramsal yazı

Bu şekil üç tamgamızın bilgisini içeren bir kavramsal yazıdır. Kavramsal yazının şekli dilin kavramları ‘izdüşüm’ derecesinde yansıtması gerektiği görüşüme göre ekin ya da onu tanımlayan ‘başak’tır! Ekilen tohum toprağın içinden çimlenerek sap üzerinde yükselerek ucunda sağa sola dizilmiş taneciklerden oluşan başağa dönüşmüyor mu? Şeklin sap kısmının kısa çizilmiş olması görüşüme göre bu nedenledir.  

Göktürk Abecesindeki ‘NG’ damgasının dik kısmı göğü simgeler, yandan dar açıyla sola ve yukarı yönelen kısa çizgi de güneş ya da ‘G’(ün) dür!  NG çift ünlü tamgamızın bütün dilcilerce tek sesli olduğu görüşüne yani nazal N yani ‘Ñ’ olduğu görüşüne katılmıyorum. Dilimizde denge, cengiz gibi iki ünlüyü belirgin seslendirdiğimiz çok sayıda sözcük yaşamaktadır. Şeklin sağındaki yana-yukarı bölümünü K, soldakini ise ‘G’ önermekteyim. Şeklin üzerini yukarıdan aşağı ve sağdan sola düşündüğümüzde ‘İ’ yi görebiliyoruz ayrıca! Böylece bu kavramsal yazının anlamı ‘eking’ olmaktadır. Yazıt çözümünde kavramsal yazı seçeneği yazıt bilimcilerce düşünülmemekte ya da göz ardı edilmektedir! Bu yaklaşımın sonucu yanlış ses değerleri verildiği görüşündeyim. Tamga yazılı dilin oluşumunda kavramsal yazıdan sonraki aşamadır.

3 -“İS” günümüzdeki istemek sözcüğünün kök seslemidir. Dizgenin anlatımında ekler yok, özne yok! İsteriz ya da biz sözcüklerini göremiyoruz dizgede!

Görüntü 6

4 –Şimdi üst satıra tersten başlıyoruz, tarla sürülmesi ya da ekilmesinde olduğu gibi! Sona geldik ve sol baştan sağa, geri dönüyoruz. Bu damga ‘P’ değil ‘B’dir! Abecedekinden farklı olarak dik olan açı bu P>B değişikliğini anlatır gibi! Ne dersiniz? Orhun’da ‘P’ nin şekli ‘1’dir.

Latin (!) denen abeceden örnekle dönüşümü (düşünce) şekille açıklayalım:

Görsel 7 (P > B dönüşümü)

           Orhun P ve B                                Latin (!) P ve B

5 – 4 ve 5’inci damgalar arasındaki açıklıkta ‘O’ var! Yüksek anlaklı, yaratıcı düşünceli atalarımız ‘BOL’ sözcüğündeki iki sessizi üst üste bindirerek tek sözcüğüm demişler!

 Okuma yönüne göre Orhun’daki ‘O,U’ tamgasının ucu karşıdaysa ‘U’, arka açıklığı karşıdaysa

“O” şeklinde değerlendirildi. Beşinci tamga ‘O’dur.

> (U)              < (O)

Göktürk Abecesinde O ve U’nun şekli  ‘ > ’ Bu damga O ya da U olarak değerlendirilmektedir. Bu damganın kökeninin gözümüzle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Alın çıkıntımız nedeni ile tepemizi göremeyiz ve “U” şekilli hacim olarak görürüz çevremizi. Uzağa baktığımızda yanları bulanık görürüz ayrıca harfin tabanındaki eğik bölümdeki gibi. Göz merceğimiz de dışbükey olup yandan bakınca yukarıdaki damgadakine benzetilebilir. Bu önerme ayrı bir çalışmada göstergebilim (semiyotic) aşamayı içerecek biçimde ele alınacak!

6 – Beşinci damga Göktürk abecesindeki “L”.

Bu damga yine ‘L’ ! Sol elin baş ve işaret parmağı açılıp avucumuzun içi (ayası) yukarıda uzatılarak Tanrıdan ekilen ekinin bol olması dileğini anlatıyor olabilir mi? Ya da gökten-güneşten ellerimize gelmesini diler gibi! “Kalın ‘L’ sol kolumuz aşağı konumda, baş parmağın dışı ve yukarı giden dirseğimizi simgelemektedir.”    Dizgeye özgü olan şekil →  → ↓↓

budur! Bu dizgeye özgü olanı okuma yönü(düşünme yönü)  soldan sağadır!

7-Bu damga Göktürk abecesindeki U!

Şimdi azıcık çözümlemeyi düşünerek sonuçlarını irdelemeye çalışalım. Eğer bu çözümleme deki anlamlandırma doğruysa ne gibi sonuçları olabilir bunun? Ekinle ilgili güzel bir anlatım görmüştük kaya üzerinde ve “Çatal höyükte de buğday tarımı vardı! (MÖ 8600)” (2)

(2) Gündüz, Ramazan, 2008, Neolitikten Kalkolitik döneme kadar bozkır ve çevresindeki yerleşmeler, Konya, Selçuk üniversitesi, s.30, 36

Türkülerimiz neler söylüyor?

Acaba çok basit gördüğümüz türkülerimizdeki anlatımlar binlerce yıl öncesinden çok önemli bilgileri gizliyor; barındırıyor olabilir mi? Örneğin Ekin ektim çöllere, yedirmedim ellere (Konya) türküsü, “Aman bulguru gaynadırlar, Kuzum bulguru gaynadırlar”. Fidayda (Ankara) türküsü! Çatalhöyük buluntu evlerinin tasarımına çok benzeyen yapılar hala kullanılmaktadır! Kalın ev duvarları içine yerleşik ocak; evin ayrı bölümünde katında tahıl ambarları!

Şimdi irdeleyip düşünmeye çalışalım. İnsanoğlu ekini eker, öğütür ve pişirirse ekin demek için 10 bin yıl bekler mi? Kavram oluştuğunda sözcükte hazır olmalı mıdır? Böyle olması gerektiği kanısındayım! Sözlü olarak durumun böyle olduğu düşünülmektedir zaten; ancak bu kez kaya üzerine sözcüğün kazınarak işlenmiş olduğu da görülmektedir. Bu okuma önerisi doğruysa bunun sonucu ne olabilir sizce?

Türkler Türkiye’de binlerce yıldan beri yerleşiktir! Bu yazıtları kayalara kazıyanların çocuklarıyız, onlar bizim öncüllerimiz olan atalarımızdır!

Güdül Salihler  “ÜNGEŞ” i

Birazda görsel 1’deki deki Güdül yazıtları fotoğrafının sağ üstündeki “ÜNGEŞ” i açıklamaya çalışalım. Üngeş anlamlı birleşik damganın benzerini Rusya Özerk Tuva Cumhuriyetindeki Sülyek Karayüz yazıtının üst bölümünde  “E39-1ve E39-2” diye bilinen dizgelerinin sağdan sola beşincisinde görüyoruz. Bu damga da yine  “ÜNGEŞ” olarak anlamlandırılmıştır.

Görsel 3’ ün 1 ve 2 dizgeleri yerli-yabancı bütün araştırmacılar tarafından “Mengü Kaya” ve Bengü Kaya; sağdan sola beşinci damganın da “K” olarak çözümlendiğini görüyoruz ki Görsel 3 benzeri bir kaya yazıtındandır! Oysa bu damganın ‘ÜNGEŞ’ anlamını taşımakta olduğu kanısındayım!

Görüntü 8

 – TDK Belleten, Leonid R. Kızlasov-İgor L. Kızlasov, Sayan-Altay Türklerinin yeni Runik yazısı (85-136. sayfalar), 1990, Ankara, s.87

Biri yurdumuzda; diğeri Tuva Cumhuriyetinde olan damgalar yan yana irdelendiğinde aynı kusursuz mantıkla kurgulandığını görüyoruz sanki. Atamızın “Güneş dili Türkçe” gerçeği için somut bir ek kanıt olduğu kanısındayım! Şöyle ki belirtilen çalışmadaki ‘kaya’ sözcüğündeki ‘K’ görüldüğü gibi ‘ÜNGEŞ’tir. Kanımca tabii ki! Bu iki damga dizgesi ilerde ayrı bir çalışmada çözümlenecek; şekilleri ayrı iki damga dizisinin nasıl ve ne amaçla, aynı anlamda kayalara kazınıp kazınamayacağı da sorgulanacak.

Görüntü 9

Bu iki görsel kaya yazıtlarından yararlanarak öneriyi açıklamak amacıyla çizildi.

Soldaki birleşik damga (ÜNGEŞ) Tuva Özerk Cumhuriyetindeki Sülyek köyü yakınlarındaki “Karayüz” yazıtındaki iki damga dizgesindeki sağdan sola 5. damgadır. Sağda ise Güdül yazıtlarındaki ‘ÜNGEŞ’! İki damga da kanımca ideogram ya da düşünce belirten birleşik damgalardır! 

Tuva Özerk Cumhuriyetindeki yazıtta Üngeş sözcüğünde gök anlamındaki (N: 1>2) dik ve düz çizgidir. Güdül’de ise çember parçası (üzerimizi örtercesine gök kubbe deyişine uygun!) şeklinde kazınmış damgalar. Bu nedenle Tuva Özerk Cumhuriyetindeki yazıtların daha eski dönemlerden olduğu kanısındayım!

Görsel 4a ve 4b ideogramları düşünüldüğünde; ya da gökyüzüne doğru baktığımızda U ve O damgalarından Ü ve Ö’ ya ulaşılmış olabilir. Latin (!) denilen Ö ve Ü harflerindeki noktalar bu yönü temsil etmektedir kanımca.

‘K’ damgası için köken önerisi

                    Soldaki ilk damga Göktürk Abecesindeki ‘NG’, sağdaki damga Göktürk Abecesindeki ince ‘K’. Ortadaki birleşik damga ise Kızlasov makalesinde kayadaki çizime uymadan (yanlış) kalın ‘K’ ses değeri verilen, ancak kanımca Güdül yazıtındaki “ÜNGEŞ” ile aynı mantıkla ama farklı çizgilerle kurgulanmış kavramsal yazı! NG çift sesli damgasının dik bölümü (1>2)  N yani gök, sola eğik yukarı giden bölümü ise Gün (eş) anlamındadır! Görüşüm budur; araştırdığım kadarıyla bu anlamda bir anlatım göremedim!  

Ortadaki çizimin 3. sarı bölümü (eş, ışık), soldaki ‘NG’(Göktürk abecesi) nin üstüne kırmızı (2)  çizgisini aynı yönde paralel oturttuğunuzda ince ‘K’ tamga sına ulaşılıyor!

 Atamızın Güneş dili Türkçe savı için yeni bir kanıt daha!  

Bu savımı daha anlaşılır kılmak için yeni şekil kullanarak açmak istiyorum.

Görüntü 13 (Yazarın çizimi, düzenlemesi)

Solda çift ünlü Orhun ‘tanılık töz’ ü ya da tamgası NG! Siyah çevrili alandakiler Latin (!) denen abecedeki ses değeri, yanlarında bu seslerin ince ve kalın Orhun’daki çizimleri.

Soldan sağa Ka Ga n, Gü n ya da eç Gü, Ka ya, gü N, kag aNKü n (örnek sözcüklerdir)

*Keçi (eçgü) sözcüğünün kökeni (etimolojisi) ayrı bir çalışmada ele alınacak.

Bu konuyu biraz daha irdeleyelim..   

“K” damgasının kökeni için keçiden başlayan açıklamalar var:

 (Necati Demir, Kaya üstü resmi (rock art) olarak dağ keçisi / elik ve tarihi, 2010, s.22, 23)  “Köktürk alfabesindeki işaretlerin petroglif, ideogram, piktogram, damga, hece, yarı hece, yolculuğundan sonra harfe geldiğini dikkate alarak kendimizi biraz daha zorlar isek (k)’ nin dağ keçisi / elik benzetmesinden kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu harfin diğer coğrafya ve yazıtlardaki şekillerine de göz attığımızda önerimizdeki cesaretimiz biraz daha artmaktadır. “ke, ek” i karşılayan harfin diğer coğrafya kitabelerindeki şekilleri:

Görüntü 14

Necati Demir, Kaya üstü resmi (rock art) olarak dağ keçisi / elik ve tarihi, 2010, s. 23

Göktürk Abecesinde “k(e)”, ”(e)k” sesi: Tablodaki Talas Yazıtları sütunundaki damga kanımca “k” değil; Güdül kaya yazıtındaki düşünüşe göre Göktürk alfabesindeki ”NG” olmalıdır. Güdül yazıtındaki “ÜNGEŞ” sözcüğünün günümüze gelirken hecelerin sıralamasının değiştiği, “GÜNEŞ” şekline ulaşarak dilimize yerleşmiş olduğu görülmektedir. Şimdi Güneş sözcüğünün kökenini irdelemeye çalışalım. Güneş sözcüğünün kökeninin de yeterince açık olmadığı görüşündeyim! İkinci hecenin; “EŞ” in niteliği belirsizmiş; bence “gün” sözcüğünde de belirsiz köken! İnternet verisi olarak aşağıdaki TDK kayıtları irdeleme için baz alınmıştır.

Güneş Kelimesinin Kökeni

 <ETÜ Küne  -ışımak +AŞ < ETÜ kün gün +A > gün. Tarihte en eski kaynak Küneş “gün ışığı” Divanı-ı Lugat-it Türk’tür (1070). Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve kelimenin kullanıldığı ilk yazılı kaynak olduğu için önemlidir. Kullanımı daha öncesinden sözlü olarak günlük hayatta yaygın olabilir. Eski Türkçe küne-“ışımak” fiilinden ve “aş”son ekiyle türetilmiştir. Buradaki köken önerim şöyledir: Dili geliştiren atalarımız; Güneş’in yaşam için önemini bizim kadar kavramış olmalılar. Atatürk’ün bize üzerinde çalışılması için bıraktığı “Güneş dili Türkçe” savındaki; Güneşin kavramların oluşmasındaki etkisinin ilk öğretmen niteliğinde olduğu tartışılmayacak kadar açıktır. Ateşi ve ışığı çarpma (Güneşte iki hidrojen atomunun çekirdeği çarpışıp birleşerek helyuma dönüşür; enerji ve ışık açığa çıkar); sürtünme, ısınma; ışıma; “Ş” sesi birlikte ve sanki Güneşi de aynı kavrayıp; N(gök) ve Gün(eş)’i çarpıştırıp eşleştirmişler; çizdikleri damgalarla da bunu göstermişler. Hem Güdül; hem Sülyek yazıtında “ÜNGEŞ” aynı mantıkla kazınmış. Günümüze gelirken ÜNGEŞ > GÜNEŞ değişimi olmuş; görüldüğü gibi tekçe sıralama değişik! Çünkü Türk lehçelerinde Ç  > Ş değişimi çok yaygındır.

 Aşağıda soldan sağa sırasıyla Göktürk Abece’ sindeki L, Ç, Ş damgaları gösterilmektedir!

Görüntü 15 (Yazarın çizimi, düzenlemesi)

Soldaki,  Orhun abecesinde ince ‘L’ in yönü ortada 180 derece aşağı dönmüş (çarpmış ) ve ‘Ç’ olmuş; sağda ise iki el yani soldaki tamga ‘Y’ birbirleriyle çarpışmış ve ‘Ş’ e dönüşmüş!

İki el çarpılmış ve şak sesi çıkmış; en sağdaki damgadaki ortadaki paralel çizgi iki elin arasındaki çarpma yüzeyi olmalı! İşte size ‘Ş’ ve Ç > Ş dönüşümünün nedeni ya da kökeni!

Böylece Güneş sözcüğünü oluşturan damgaları irdelemiş ve kökeni içinde bir öneride bulunmuş olduk!  

Not: Çalışmada buraya kadar aktarılanlar 2017 de ilk çözümleme çalışmamın güncellemesi ve az daha ayrıntılı bilgiler verilmesiydi. Şimdi yazıtı daha geniş ve daha bütünsel kavrayabilmemiz için yeni ve büyük bir ekleme sunulacak! Çünkü 7 (yedi) yıl önceki çalışma ilk iki çözümlememden biriydi, yeterince yetkin değildim; ayrıca kayanın tamamını görebileceğim kaynaktan yoksundum.

Yazıtlı panonun yorum bilim (hermeneutik) açıklanması ve Türklük ve Türklük bilimi açışından anlamı

Çalışmanın bu bölümüne TRT Avaz kanalın kaynaklı yutup videolarını durdurarak elde edilen ekran alıntılarını okuyucular için yeniden ekliyorum.

TRT Avaz Damgaların Göçü

https://youtu.be/Os8MeXDgM14 12.dk, 25.s.

Görüntü 3

https://youtu.be/Os8MeXDgM14 (14 d, 33 s /24, 18)

Görüntü 16

(Tañrı anlamlı kaya bedizi)

Somuncuoğlu Servet, 2012, Damgaların Göçü – Kurgan – Ankara Güdül Kaya Resimleri, İstanbul: Fabrika Basım.

İlk bölümde ‘eg eking is bol olu’ dizgesi işlenmişti. Bu aşamada dizgenin olduğu bölümü bütünüyle gösteren çizime dayanarak hem dizgenin çözümün doğruluğunu pekiştirmiş hem de yazıtlı panonun bütününü açıklamaya çalışalım birlikte!

Alanda üç canlı bulunuyor:

Görsel 2 deki turna benzeri kuş

Görsel 3’te kesintisiz biçimde kayaya kazınmış keçi

Yine görsel 3’te  ^ alanın altında kesikli çizgilerle kazınmış at!

*Atın çenesinden ya da ağzından eg eking is dizesindeki ‘S’ e ve oradan atın sırtından yukarı çıkan dikle birleşen yanal çizgi bulunmakta. Dik çizgi sonunda kırmızı çevrili alandaki ‘bol’ anlamlı kavramsal yazıya yönlenmiş! Burada açıkça bir yönlendirme görünüyor ve türetik düşüncesi bulunmaktadır görüşüme göre. Atın çenesi-ağzı dille yani anlamla ilgilidir; onu türetik olarak kavrayıp bu yanal çizgiyle yönlendirmişler düşüncelerini. At zaten A ve T sesleriyle, dille, Tañrı sözcüğüyle ilgilidir. Ayrıca dikkat edilirse atın iki kulağı, dört ayağı çizilmiş ancak karnı ile sırt çizgisi arasında boydan boya kesikli bir çizgi daha bulunmakta!

Uzatmadan söylüyorum; kuşkum yok dahası; at ekinlerin bol olması için, dileği için Tañrıya (daha açığı gün’ e) adak olarak sunulmuş. Aynı alanda keçinin kesintisiz ama at’ın kesikli (kesmek!) kazınmasının anlamı budur görüşüme göre. Bence çok yaratıcılarmış atalarımız!

*Keçi güneşle ilgilidir, bütün kayalık alanlarda çokça keçi olması bu bilgimize dayanır. Eçgü ya da keçi deki ince K ve G güneşi simgelemektedir. Boynuzlarının yönü güneşe yöneliktir!

*Solda, üstteki kuş ise göğü ya da eski Türkçedeki (a) N’ ı simgelemektedir. Gök ve güneş zaten Tañrı sözcüğümüzle bağlantılıdır. Günümüzde bile yurdumuzda and olsun (göklere), gün tanık olsun diyenler olduğunu biliyorum sayıları çok olmasa bile! Görselin sağ üstünde kırmızılı alandaki kavramsal yazı günümüzdeki güneş ya da hünneş anlamındadır! (blogtaki önceki çalışma) Sülyek Karayüz E39 1 Dizgesinin Çözümü – Onur Bilge Durlu

Son olarak bu kavramsal yazının solunda, yeşil alandaki dizge için sonradan düzeltme gerekebileceğini de düşünerek bir öneride bulunmakla yetineceğim. Bilgiler netleştikçe düzeltmeler yapabilirim özetle.

e)d ñ (i)ş /d (i) /o ñ (u) / hünneş / a ñ u / o ñ (a)

(‘x’ dan doğru yani soldan sağa doğru okuma yönü)

Çalışmaya güncel ekler ve bilgiler

Bu çalışma 2017 ortalarında Sülyek Karayüz E39 2 dizgesiyle birlikte işlenerek yayınlanması amacıyla Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’na gönderildi. Yazım açısından eksiklikleri ve yanlışları doğal karşılamaya hazırdım. Çünkü ilk iki çalışmamdı bunlar ve makale yazımı konusunda deneyimim yoktu. Yayın kurulundaki görevli Prof. Son derece eksik (makalede göremediği yerler vardı) , yanlış değerlendirdiği yerler ayrıca. Olumsuz yanıt gelmişti, dahası ‘yeniden yazılsa bile hiçbir yerde yayınlanmamalı’ gibi bir anlatım bile vardı.

Sonrasında iki ayrı makalede Dağarcık Türkiye’de yayınlandı.

Bu ekleri ‘Türkiye’de, Güdül’de ve başka yerlerde Türk yazıtı yok diyen Profesörler olduğunu gördüğüm için yazma gereği duydum! Ek olarak aradan 7 (yedi) yıl geçmesine karşın çözümlemelerimin emin olamadığım küçük ayrıntılar dışında gerçeği (doğru) yansıttığını görmekteyim!

Ek:1 Bol sözcüğü

*Bol sözcüğündeki ‘O’ iki tamganın ortasındaki boşluk ve yönü aşağıya! Olduran ‘O’ dur, Güneştir çünkü. ‘OGAN’ sözcüğümüzün Tañrı anlamı buradan kaynaklanmakta görüşüme göre. Dahası İsevilerin ‘GOT’ u bile aynı bilgiye dayanıyor kanımca!

‘B’ olarak önerdiğim tamga ile kalın ‘L’ atalarımızca üst üste bindirilerek tek sözcük olduğu bilgisi verilmektedir. Yukarıdan aşağı düşündüğümüzde ikisi arasındaki boşluk ‘O’dur. O, aynı zamanda güneşin şeklini gösterir. O’nun buradaki anlamı budur. Olduran güneştir değil mi?

Yazıtın yanındaki keçi ise adak (iduk) tur. Batı dillerindeki ‘poly’ ler Türkçe ‘bol’ dan aşırmadır! (P’nin dil açısından köken, anlam, göstergebilim, yorum bilim açısından işlendiği ayrı bir çalışma ileride bloğa eklenecek!)

Ek:2 Eking sözcüğü

Sözcükte K, N, G ünsüzleri var değil mi? Tañrı ideogramı diye bilinen şekilde yine bu ünsüzleri çıkarabiliyoruz. Ya da o ideogramdaki değişkenler başağı simgeleyen eking sözcüğünde başak biçimde kurgulanmış! Türklerin Tanrı bilgisiyle doğrudan bağlantılı bu iki ideogram özetle.

Çalışma burada sonlanıyor. Eksiklik gibi düşünülebilecek noktaları diğer çalışmalarda ele alacağım. 

Değerlendirme ve Sonuçlar

1-Yazıtlı panoda Orhun abecesindeki O, U, ince S, kalın L, ince D dışında tamga bulunmamaktadır. P den B ye geçişle ilgili bir tamga (im, gösterge) ve panoya özgü bir kalın ‘L’ Türk tamgaları olarak değerlendirilmeli ve kayıtlara alınmalı görüşündeyim. Özellikle P > B dönüşümü önemli görüşüme göre. Köyümde ve bölgede Kelt varlığını biliyorum. Onlardan kalan yıkıntılar var. Bu bilgilerimiz onlar aracılığıyla Batıya taşınmış olabilir; bu olasılık göz ardı edilmemeli.

2-   “Neticede; M.Ö. 3200/3100 yılları civarında tabletler üzerinde jeton çizimleri stilize ve düzenli hâle gelmiş ve Çivi Yazısı denilen yazı sistemi doğmuştur.” (kaynakça 1, s.13)

Başta eking anlamlı olanı kavramsal yazı örneği olmak üzere çok sayıda örneğin olması; dahası resimle bilgi aktarımı da olması nedeniyle bu yazıtın Sümerden çok daha önce olabileceği düşünülmelidir. Çok yaygınlaşmamış olabilir; sonradan tamga yazısına ve günümüzdeki yeni Türk abecesine (Latin değil!) dönüşmüş olmalıdır.

3-Bu yazıt konusunda nükleer fizikçi Doç. Dr. Haluk Berkmen, Tıp doktoru Cengiz Şaltoğlu dışında çözüm önerisi bile yoktur. Öğretim üyeleri bu alanda çalışma bile ortaya koyamamışlar ne yazık ki. Çünkü onlar bütün şekilleri Orhun abecesine göre düşünmeye koşullanmışlar, bu durumda önerdikleri çalışmalarda ise ölümcül yanlışlarını görmekteyiz. (Bakınız,

4-Bu yazıt konusunda çalışması olmamasına karşın görüş bildirmekten geri durmayan bir öğretim üyesi bile olduğunu umulmadık bir denk gelme sonucu öğrendim. Bu öğretim üyesi bir doğrulama sitesine bilirkişi olarak kılavuzluk desteği vermekteymiş; bu yolla öğrendim!

Şöyle diyor: ’Türkiye’de kaya yazıtı yok, Güdül’de ve başka yerlerde. İstemekle olmuyor var dense bile. . ” Bakınız:→ İlgili site https://www.dogrula.org/dogrulamalar/yakutistanda-bulunan-takida-kurdu-cakala-bogdurma-yaziyor-iddiasi/?fbclid=IwAR2mp5DFYqYLjcENLAicyhjBvqmmyV1qjaUOygWr5YxzfRxWM2FOHoOD4QE . İlgili yutup videosu→ https://youtu.be/TIDQrpCjHT8

Bölgede Orhun tamgalarının olduğu başka dizgeler, mezar taşı biçiminde bile çok sayıda kavramsal yazı örnekleri bulunmaktadır, tamamı Türk’tür!

5- Bu öğretim görevlisi ‘Türkçe değil bunlar’ der direterek ama hem yazıt, hem resim olarak binlerce örnek var bölgede Türklerin; henüz duyurulmamış olanları bile var. Yenileri ekleniyor bunlara. Burada gördüğüm bir kavramsal yazı örneğinin aynı anlamda benzerini Çatalhöyük buluntularında belirlemiş bulunmaktayım, kısa bir çalışmada ele alacağım. Çünkü Türklük bilgisi bir bütündür, sürekliliği vardır!

6- Türklerde dağ kültü, güneş kültü, adak sunumu bu yazıtta çok belirgin aktarılmış, görüşüm budur.

Kaşgarlı Mahmut’un eseri Divan-ı Lügat’ it Türk’te yer alan “yağış” kelimesi, eski Türkler için kurbanı ifade etmektedir.1 Bu tabir, Türklerin İslamiyet’ten önce Tanrı’ya yakınlık sağlamak, dilek dilemek ve şükran göstermek için kestikleri hayvanları ifade etmek için kullanılmıştır. Yine aynı eserde geçen ‘iduk’ kelimesi de bir tür kurbanı temsil etmektedir.2 (bakınız, kaynakça 3, s. 2)

Türklerin, tarihin çok eski zamanlarından beri şükür ve dilek törenlerinde (gerek bayrama dönüşmüş veya adak şeklinde olanlarında), Tanrıya yaklaşma aracı olarak kurbanı vasıta ettikleri bilinmektedir. (kaynakça 4, s.2)

Türklerde, Tanrıya yaklaşma vasıtası olarak görülen kurbanların, kanlı ve kansız olarak iki farklı biçimde sunulduğunu görüyoruz. Kanlı kurbanla ilgili olarak Dede Korkut’ta da sıkça geçen “attan aygır, deveden buğra, koyundan koç öldürgil” (Ergin 1994: 80–81) ifadesinin çok şeyi açıkladığını düşünüyoruz. Kurban için erkek hayvanın tercihi ve hikâyelerdeki yer yer derin İslâmî etkiye rağmen, atın kurban olarak halen ilk sırada verilmiş olması oldukça anlamlıdır. Zaten Türklerde en makbul kurbanın at olduğu, attan sonra da koyunun tercih edildiği bilinmektedir (İnan 1995: 100). ( kaynakça 4, s.2)                                                                                

Divan-ü Lügat-it-Türk’te de geçen “ıdık” yahut “ıduk”: “Kutlu ve mübarek olan her nesne. Sahibinin yaptığı bir adak için bırakılan hayvan” şeklinde açıklanmıştır (Atalay 1992: 65). Mehmet Eröz’ün Türkiye Türkçesinde “adak” şekline dönüştüğünü söylediği ıdık uygulaması (Eröz 1980: 211–216), Abdülkadir İnan’a göre kansız kurbanların en önemlisidir (İnan 1995: 98). Bu uygulamaların (ıdık veya ıduk töreninin) Asya Türkleri arasında yaşatılan pek çok farklı şekillerinin Verbitski, Radloff, Katanuf, Anohin ve başka Türkologlar tarafından tespit edilmesine karşılık (İnan 1995: 102), Anadolu’daki yansımaları ile ilgili bir tespit henüz yapılmış değildir.(kaynakça 4, s.3)

*Yazarın notu: Bu çalışmanın bulgularına göre Türkler başta İslâm olmak üzere İbrahimi denen Semitik dinlere bulaşmadan binlerce yıl önce dilek amaçlı ıduk töreninin varlığının sürdüğü belirlenmiş olmaktadır!

Dinlerle ilgisi olmayan Tañrı inancının uygulaması ıduk’un Semitik din İslâm’ın kurban bayramına dönüştüğü; Türklerin eski inancını yitirdiği görülmektedir! Bölgenin yerlisi olarak adı kamanlar köyü (kamlar köyü) ve karşısında keşişin yeri diye bilinen alanın varlığı bu dönüşümün kanıtıdır. Keşişler kamlarımızdan esinlendiler, onlara öykündüler! Bölgede çok sayıda İseviliğin simgesi ‘kıpçak haçlı’ gömüt taşları bulunmaktadır. Ama ondan çok daha önce kayalarda çok sayıda Türk kavramsal yazı örnekleri, kalın R tamgamızın öncülü kavramsal yazı biçiminde yontulmuş gömüt taşları bulunmakta. Bu yeni buluntularla ilgili bir yazını en kısa sürede duyurmayı umuyorum.

Özetle hem yazıtlı panodaki anlatılar, hem de diğer kaya üzerindeki kavramsal yazı örnekleri, gömüt taşları buluntularının varlığı Bizans döneminden (mö 300) binlerce yıl önce yaygın olarak yerleşik olduklarının yeni kanıtlarıdır. Anadoluya asıl Bizans denen dönemde el konulduğu açıktır; Türkler baskılanmış. Asıl el koyanlar Bizans dönemimde Grek diye bilinen topluluklar, diğer Semitik gruplar özetle! Bulgular bu gerçeği gösteriyor!

Dilekler

Çalışmanın Türk ulusuna katkı sunmasını, araştırıcılar için üzerinde çalışılacak bir örnek olmasını diliyorum Dillerini yitirmiş toplumların varlıklarını sürdürme olanakları yoktur. Atamızın  ‘Güneş dili Türkçe’ savı için; ‘Atatürk anlamsızlığını görerek sonradan caymıştır’ söylemlerinin tersine, yaşamının son iki haftasına kadar bu konuda çabalarını sürdürmüştür. (bakınız, görsel 8)

   Görüntü 17

https://forum.donanimhaber.com/ataturk-ve-gunes-dil-teorisi–113576603

Bu sözler tekçe Türk ve Türkçe karşıtlarının olabilir; başka kimsenin değil! Atamızın bu savını açıklığa kavuşturup kanıtlamak öncelikli görevimiz olmalıdır,  Atamızın yaptığı gibi.                                    

Bu belge Anıtkabirdeki Atatürk Müzesinin duvarında sergilenmektedir. Atamız burada “benzemek” sözcüğünün kökenini araştırmış; dil tanımında bu sözcük geçmektedir!

Türk Tarihi için çalışan herkese, özellikle aramızda olmayanlara şükran borçluyuz. ODTÜ Arkeometri anabilim dalı öğretim üyesi Dr. Begümşen Ergenekon’a desteğinden dolayı teşekkür ederim.

Sağlıcakla kalın. Güneş ısıtsın, ışıtsın hepimizi!             

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarlarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.

Kaynakçalar:

1- piktografik ve ideografik yazı sisteminin icadı olmuştur. …omu.edu.tr https://avys.omu.edu.tr › public › Onur. Bekiroğlu

2-https://www.aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/catalhoyukte-8-bin-600-yillik-ekmek-bulundu/13

DOChttps://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/onur.bekiroglu/122881/%C4%B0leti%C5%9Fim%20ve%20Medya%20Tarihi.%202.%20Hafta.docx

3-KUZEY GERMEN-İSKANDİNAV VE TÜRK EFSANELERİNDE AT MOTİFİ https://www.academia.edu/49357674/KUZEY_GERMEN_%C4%B0SKAND%C4%B0NAV_VE_T%C3%9CRK_EFSANELER%C4%B0NDE_AT_MOT%C4%B0F%C4%B0?email_work_card=title

 4-  Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Jurnal of Turkish World Studies

15/2 Kış-Winter 2015 Türklerde At Kurbanı ve Dede Korkut’taki İzleri

The Horse Sacrifice of Turks and its Traces in Dede Korkut Arş. Gör. Umut ÜREN

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/407009#:~:text=Eski%20T%C3%BCrklerde%20kurban%20denilince%20akla,m%C3%BCstesna%20bir%20yer%20te%C5%9Fkil%20etmi%C5%9Ftir.

5- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/156859

“IDUK” GELENEĞİNİN ANADOLU’DA YAŞATILAN BİR ŞEKLİ (ETYEMEZ KÖYÜ HAK SALIMI ÂDETİ)

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir