1-Özet

Bu betke’de (makale) nitel araştırma yöntemiyle yazılı dilin başlangıcı için zorunlu, bütün abecelerin ilk yazacı ‘A’nın kökeninin, anlamının (semantik), göstergebilim (semiyotik), yorum bilim (Hermeneutik) çözümü ortaya konularak, aşırmacı (intihalci) Batıdan Türklerin bu bilgisinin geri alınması amaçlanmaktadır. Bu bilgi ya da aşama dilin doğuşu ya da ilk anlamın oluşumundan sonra yazılı dile geçişteki ilk adımdır. Ayrıca diğer bütün harflerin A’dan türediği öne sürülmüş! *1

‘Bütün bu harfler Elif’in hakikatinden sudur etmişlerdir. Elif, ruh ve his olarak onların feleğidir.’

*1 https://www.academia.edu/92976221/Harflerin_%C4%B0lmi, s2/6

Bu noktaya az bulaşacağım ve yere göğe sığdırılmayan bu Arap düşünür (! ?) ün ne olduğunu ya da olmadığını ortaya koymaya çalışacağım. Betkenin sonunda bu noktayı yeniden sorgulamak zorunda kalacak okurlar!

Anlatımı az açalım mı?

Hakikat sözcüğünün Türkçesi gerçektir. Bunu Elif yani A için eklediğim altı çizili yeşil vurgulu tümce olarak değerlendirelim! Ya da kısaca A’nın ‘öz bilgisi’ Türkçe anlatımla!

Sudur etmek: Varlığın mutlak birden çıkıp bir sıra düzeni içinde evreni oluşturması anlamında felsefe terimi.  Bakınız, SUDÛR – TDV İslâm Ansiklopedisi

“Doğmak, meydana çıkmak, sâdır olmak, zuhur etmek (Kaya,2009:467) anlamına gelen sudur (emanation, feyz, türüm); felsefî bir terim olarak ise, “bütün türemiş veya ikincil şeylerin temel ya da ilksel olan bir şeyden çıkmaları, varlığa gelmeleri işlemi ya da sürecini (Cevizci, 2013: …” Sudur etmek ne demek – Google’da Ara

Arabi’nin bu tümcesini özetlersek:

“Bütün yazaçlar A’nın öz bilgisinden ortaya çıkmışlar ya da oluşmuşlardır”

Bu açıklamada burada bulunsun; çünkü yazının sonunda özellikle İbra soyunun ve düşkünlerinin felekleri şaşacak umarım!

Yurdumuzda TV dizilerinde zırt-pırt, ışınlanmış gibi karşımıza çıkartılan İbra soyunun Arap türünden Muhyiddin İbnü’l Arabi’ye soralım (doğal olarak yüzyıllarca önce öldüğü için soruyu yeryüzündeki bütün izleyenleri-sevenleri yanıtlarlar umarım!) Uluğ Muhyiddin İbnü’l Arabi hazretleri; “Bütün bu harfler Elif’in hakikatinden sudur etmişlerdir” dediğine göre az bile olsa bir şeyler biliyor olmalısın değil mi? Nerede bu öz bilgi ve nasıl ortaya çıkmışlar?

Felek Kelime Anlamı Nedir? – TDK

Kökeni: “Felek” kelimesi Arapça kökenli olup “f-l-k” kökünden türetilmiştir. Kök anlamı olarak “dönmek, çevirmek” anlamına gelir. Kelimenin bu kökten türetilmiş anlamı ise zamanın dönmesi (yazarın notu: zaman dönmez) , kaderin çevrilmesi, kozmosun hareketleri ve insan hayatının akışı ile ilgilidir.

Anlamı: “Felek” kelimesi, kader, yazgı veya zamanın akışı gibi büyük ve evrensel kavramları ifade etmek için sıkça kullanılır. Aynı zamanda, geleneksel Türk şiirinde ve edebiyatında da sıklıkla karşımıza çıkan bir terimdir. Bu kelime, hayatın değişkenliklerini, insanın karşılaştığı zorlukları ve yaşamın akışını anlatırken kullanılır.

Okurlarıma soru: Felek sözcüğü için denenlerde ortak olan tek bir kavram ya da bilgi var; o nedir? Yardımcı olmak istiyorum: “Bu kelime, hayatın değişkenliklerini, insanın karşılaştığı zorlukları ve yaşamın akışını anlatırken kullanılır.” Bu tümcede anlatılan yaşam ; yaşamı nasıl gözlersiniz? Ya da ya da bir canlının yaşadığını nasıl anlarsınız?

İlgili sözcükler

Dil

“Dilin kendisinin ne olduğu konusunda düşüncem ise şöyledir: “İlk kez dili olacak düzeyde evrimleşen atalarımızdan başlayarak, yaşamın ya da olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-oylum), yön ve devinim ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde (türetme) , şekiller ve sesler ile oluşturulan iz düşümüdür!”*

https://www.academia.edu/116014765/G%C3%9CD%C3%9CL_ACADEM%C4%B0A_PDF

*Bu dil tanımı benimdir. Dilin işlevleriyle, yapısıyla ilgili değişik tanımlar bulunmaktadır. Ancak bu tanım dilin kökenini, yapısını, nasıl kurgulandığıyla ilgilidir ve bunu kullanmakla yetineceğim.

Not: iz düşümü ne demek TDK Sözlük Anlamı

İsim, matematik İz düşümü düzlemi denilen bir düzlem üzerinde, bazı geometri kurallarına uyularak bir cismin gösterilmesi

Bu kavramla dilin ne ilişkisi olabilir biçiminde düşünüleceğini biliyorum. Bu dilin dil olabilmesi için zorunlu özelliktir. Aktarım tam değilse dil olmaz; sesler bazı duygu aktarımı olan sesler dışında anlam kazanamaz, iletişim işlevi karşılanamaz! Bu zorunlu özelliği sağlayacak biçimde daha karmaşık matematik kesinliğinde düşünüşlerle (Türetik ya da diferansiyel) önce sözlü; ardından daha karmaşık süreç (Türetik ya da diferansiyel denklem) sonunda yazılı dil ortaya çıkmaktadır

Dil göstergelerden oluşan türetik (diferansiyel) denklemdir (eşitlik). Bu kavrayışla çözülen eşitlik sonunda yazılı ve sözlü dile ulaşmaktayız! (yazarın görüşü)

Dili, dil düşün bilimi açısından anlamaya çalışırken ilkin bilgi ya da düşüncelerin kayalara kazınmış resimlerini (resim yazı), ardından düşünce aktaran soyut şekillerini (kavram yazı ya da ideogram), ardından ‘tanılık töz’lerini ve son olarak günümüz çağcıl yazaçlarından oluşan abeceleri görmüyor muyuz?

Tamga:

Türkçeye özgü bir sözcüktür. ‘tanılık töz’ de uygundur. Bu sözcüğü “harf” ya da yazaç yerine kullanmayı uygun buluyorum. Çünkü Orhun ya da binlerce yıl öncesindeki örnekler tek başına da anlam taşırlar. Bu biçimleriyle de kaya yazıtlarında görebildiğimiz gibi yine anlam taşırlar, sorun bu anlamı göremiyor olmamızdır! Bu tamgaların başta Latin (!) (yeni Türk abecesi) ve diğer abecelerin öncülü olduğu, onlara kaynak olduğu ya da aşırıldığı açıktır.

‘Tanılık töz’ tamlamasını çok beğendiğimi belirtmeliyim. Umarım betke sonunda siz değerli okurlar da beğenirler. Bu tamlamayı

https://www.nadirkitap.com/the-phonology-of-altay-language-bilge-uzel-kitap34043784.html?srsltid=AfmBOorrtw6Mu4aoh9c3liycNx2AwNrm32jRG3WlPK4W23724U661otD

beyden duymuştum ilkin!

Anlam bilimi (Semantik)

Anlam öğretisi; imlerle ya da sözcükler ve önermelerle, onların dile getirdiği anlam arasında bağıntıyı inceleyen bilgi dalı, im bilimin (göstergebilim) bir kolu. (AKARSU, s. 18)

-Bedia AKARSU, TDK yayınları, Ankara Üniversitesi basımevi, 1975, Felsefe Terimleri Sözlüğü PDF

https://www.academia.edu/73696553/FELSEFE_TER%C4%B0MLER%C4%B0_S%C3%96ZL%C3%9C%C4%9E%C3%9C

Şimdi dille ilgili görüşlerimin karşısında; onlarla tümüyle çatışan dilcilerin görüşlerini kısaca ele alalım mı birlikte? Bir örnek yeterlidir sanıyorum.

“Türkçede anlam bilgisi açısından seslerin değerlerini ele alan çok az çalışma saptanmıştır. Ergenç, “görevsel sesbilimi” açısından Türkçedeki seslerin işlevlerini genel olarak ele almıştır. Coşkun, fonetik ile semantik ilişkisi kurulması gerektiğini şiir üzerinde irdelemiştir. Belirtildiği üzere sözcükler seslerden anlam kazanır. Sözcüğün en küçük anlamlı birimi ses (Adıyaman 2010: www.turukdergisi.com Mehmet Hazar TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi 2020, Yıl 8, Sayı: 20 Issn: 2147-8872 – 283 – 17, bk. dip not: 1) olarak düşünülebilmektedir. Hatta ses anlam ilişkisinin rastlantısal (Kocaoğlu, 2008: 439) olmadığı da vurgulansa da sesler bir araya gelerek seslemi, seslem ya da seslemler de bir araya gelerek sözcüğü oluştururlar. Sözcük (ad ve eylem) anlamla var olan bir ögedir. Dilcilik çalışmalarında anlamın sözcükten bağımsız ya da anlamın sözcükten ayrı değerlendirilmesi olası değildir. Sözcüğün taşıdığı anlamın sözcükteki seslerle ilişkisinin rastlantısal olmadığı bir yana, “sözcüğün en küçük anlamlı birimi” olarak sesi göstermek doğru olmayacaktır.”

Bakınız, http://www.turukdergisi.com/DergiPdfDetay.aspx?ID=886 s.3/13

Yine konuya derinlemesine ilgi duyabilecekler için değerli dilbilimcimiz Prof. Dr. İclal Ergenç’in anlatımını ilgili yerden izleyip dinleyebilirler. 

https://youtu.be/OvHqwfGx4A8 (dak.57, 20 s. , anlam bilimsel bileşen)

Özet olarak; “Dil açısından sesler fonem olarak adlandırılmaktadır. Anlam taşımadıkları ama anlam ayırt edici oldukları bütün dilcilerin ortak görüşüdür demek yerinde olacaktır.” Yaygın görüş budur. Bu görüşte olan anlakların dilin doğuşunu ya da kökenini, seslerin ya da tanılık tözlerin (harf, yazaç) anlamlarını ve anlamın nasıl oluştuğunu (göstergebilim ya da semantik) anlamalarını beklemek olanaklı değildir görüşüme göre.

Soru: ”fonemler anlam taşımıyorsa yazaçlarda anlam taşımıyor demektir. Bu durumda anlamsız sesler ve onları taşıyan yine anlamsız yazaçlardan anlam taşıyan sözcükler ve dil nasıl oluşabilmektedir?”

Görüntü 1 Sentaks ve Semantiğe Görsel Bakış (Easdown, 2006, s.2)

SENTAKS VE SEMANTİK.pdf

SEKİZİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DÖRTGENLER BAĞLAMINDA MATEMATİK DİLİ KULLANIMLARI:
SENTAKS VE SEMANTİK BİLEŞENLER Demet KULA YEŞİL (Yüksek Lisans Tezi) Aralık, 2015

Yazarın yorumu: Görüntüde anlam suyun dibinde. Göstergebilim anlamı anlamaktan çok anlamın nasıl oluştuğunu inceleyen daldır.

Yorum bilimi (hermeneutik)

Hermeneutik bkz. Yorumsama (Akarsu, 87)

[Alm. Hermeneutik] [Fr. hermeneutçue] [İng. hermeneutics]
[Yun . hermeneutike < hermeneuein = yorumlamak, tekhne = sanat ]:
1- Açıklama, yorumlama sanatı.

2- Bir metni anlamaya yönelen, metin yorumlamasını konu olarak alan öğreti.

3- Yorumlayıcı bilimler olarak tarihsel- tinsel bilimlerin yöntem öğretisi.

4- Günümüzde bir felsefe kavramı olarak :

a. İnsanın tarihselliği içinde felsefe açısından kendini anlaması. (Anlama yöntemi Dilthey)

b. İnsanın, varoluşuna yönelerek
felsefe yoluyla açıklanması ve yorumlanması yöntemi. (Ör. Heidegger’in varoluş felsefesinde.)

https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/hermeneutik#:~:text=Anlama%20ve%20yorumlama%20bilgisine%20hermeneutik,bunlar%C4%B1n%20kural%20ve%20uygulamalar%C4%B1n%C4%B1%20g%C3%B6sterir.

Ya da “Hermenötik yaklaşım ne demek?”

Hermeneutik (Yorumsamacılık) Anlaşılmak istenen şeyi örtük anlamından kurtarıp asıl anlamını ortaya koyma amacı. Çağdaş felsefi ve yöntemsel kökeni ise 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bir dilin bulunduğu yerde mutlaka anlam da vardır.”

https://www.google.com.tr/search?q=hermen%C3%B6tik+yakla%C5%9F%C4%B1m+ne+demek&sca_esv=9931d7f4e0845048&sxsrf=ADLYWIJi2LJENLZumOKXBB3cTJ_SDEAbNw%3A1734437213941&source=hp&ei=XWlhZ63vNqOLxc8PtOusmA8&iflsig=AL9hbdgAAAAAZ2F3be-k1JtjXAo7zYZumGIUWGAG7HU6&oq=Hermen%C3%B6tik+yakla%C5%9F%C4%B1m+ne+demek%3F%22&gs_lp=Egdnd3Mtd2l6IiFIZXJtZ

Tamga ya da tanılık tözleri şekil ve bütün ilişkileriyle anlama çabası öz olarak, bütünsel ya da Tañrısal bilgi. (Yazarın öz anlatımı)” (Tanrı dinlerle ilgili değildir!)

Franz Kafka’nın Aforizmalar adlı yapıtındaki “A, bir virtüözdür; Tanrı da bunun tanığıdır” sözlerini de belleğimizin bir köşesinde saklayalım ileride kullanılmak üzere!

Göstergebilim nedir?

(YÜKSEL, 2005 Ankara) https://www.academia.edu/33482514/G%C3%B6stergebilim_pdf

Göstergebilim işaretler bilimidir; herhangi bir aracın (veya türün) işaret sistemi olarak incelenmesidir. Göstergebilim iletişim için kullanılabilecek her şeyi (örneğin kelimeleri, imajları, müziği, çiçeği) inceler. Anlamın ne olduğuna değil öncelikle anlamın nasıl yaratıldığına bakar. Göstergebilimi Avrupa’da başlatan 20. Yüzyılın başlarında Ferdinand de Saussure olmuştur. (Erdoğan, 2002: 111)

Ferdinand de Saussure tarafından bu alan “semiology” olarak isimlendirilmiştir. Amaç olarak göstergelerin doğasını, topluma etkisini ve yöneten yasaları incelemek olarak ortaya koymuştur. (Erdoğan, 2002:349) (YÜKSEL, s. 4)

İşaret (im) veya Gösterge (sign).

Bir fikir, emir veya arzuyu taşıyan faaliyet, hareket veya jesti anlatır. Bir olanı, durumu, ya da niteliğin varlığını öneren bir şey; bir fikir, arzu, enformasyon, emir iletmek için jest veya faaliyet, enformasyon veya yön tayini iletmek veya reklamını yapmak için çevreye konan poster, levha ve benzerleri; bir kelime, sözcük, işlev yerini alan aygıt veya şekil; bir şey’ in işareti, belirtisi; göstergesi. İşaretler bir şeyin kanıtını anlatırlar. (Erdoğan, 2002:352). Örneğin, Ankara, Uğur Mumcu, Ecevit, İstanbul Boğazı belli şeyleri işaret ederler. Fakat kültür, ahlâk, akıl, düşünce, kent, sevgi, değer gibi kelimelere geldiğimizde, işaret ile işaret ettiği şey arasındaki ilişki açık ve somut olmaktan uzaklaşır. Saussure sorunu ‘dilsel işaret bir şeyi ve bir ismi birleştirmez, fakat bir kavram ve ses imajını birleştirir’ diyerek çözmeye çalıştı. (Saussure, 19+71:98, aktaran, Erdoğan,2002:114).Göstergebilimde kelimeler, imajlar veya anlamın anlamının çıkartıldığı her şey işaret olabilir. Her işaret, işaret eden (işaret edenin materyal biçimi; gösteren; anlamı veren) ve işaret edilenden (işaretin temsil ettiği kavramdan, gösterilenden, anlam verilenden) oluşur (Erdoğan, 2002: 114).

Doğal dil bağlamında, Saussure’a göre, işaret eden ile edilen arasında zorunlu bir bağ yoktur. İlişki uzlaşımsal (conventional) geleneksel ve keyfidir. Her dil işaret edenler arasında(örneğin kapı, yapı, sapı, çapı) ve işaret edilenler arasında (örneğin sığır, sürü, davar, koyun) farklılıklar kor. (Erdoğan, 2002: 116). İşaret: Yazılı kelime “ev”, İşaret eden: e ve v, İşaret edilen kavram: Ev kategorisi

İşaret eden (anlam veren) ve işaret edilen (anlam verilen).

Saussure işaretin ses imajı ve kavramı içine bölünmesini biraz muğlak gördü; kavrama anlam verilen veya işaret edilen ve ses imajını ise işaret eden anlam veren olarak isimlendirdi. Bu ikisi birlikte işareti (sign) oluştururlar.

Saussure’a göre işareti (gösterge) oluşturan ögeler

Görüntü 2 (YÜKSEL, s. 7)

https://www.academia.edu/33482514/G%C3%B6stergebilim_pdf

İşaret (gösterge) bir başka şey’ in yerine geçebilen her türlü nesne ya da varlık; dilde bir   işaret (ses imgesi) ile işaret edilenin (kavram) oluşturduğu birim. Dil bir göstergeler dizgesidir, dildeki sözcükler uzlaşımsal olarak dış dünyadaki nesnelerin yerine geçerler, onların göstergeleridir. Dilsel göstergeler nedensizdir, sözcük ile işaret edilen arasında doğal bir bağlantı yoktur, bu nedenle sözcükler değişebilir.(Kocaman, Osam, 200:64)(YÜKSEL, 8)  

Yazarın notu: Okurların göstergebilim konusunu okumalarını öneririm. Çünkü çalışma büyük ölçüde bu kavramla bağlantılı. Çalışma dille ilgili göstergebilim ile ilgilidir tümüyle. Dilin kökeni ve doğru anlaşılmasıyla ilgilidir.

2-Giriş

2.1 Yöntem

Nitel araştırma

Nitel araştırma nedir?

İnsan, oldukça karmaşık bir fizyolojik sisteme ve bu sistem ile bütünleşik psikolojik süreçlere sahip bir varlık olmasının yanında, sosyal alanda diğer insanlarla iletişimi bakımından sosyolojik bir varlıktır. Bu denli karmaşık bir yapıyı salt nicel ve deneysel bulgularla anlamaya çalışmak ya da her insanın genellenebilir ilkeler bütünü olduğunu savunmak sorunlu bir yaklaşımdır. Sürekli değişen duygu, düşünce ve zihin yapısı ile sosyal alandaki dinamik ilişkilere verdiği tepkinin karmaşıklığı dikkate alındığında insanın bütüncül bir yaklaşımla açıklanmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür (Merriam, Grenier, 2019, s. 2)

Nitel araştırma, insanın kendi potansiyelini anlaması, sırlarını çözmesi ve çabasıyla inşa ettiği sosyal yapı ve sistemlerin derinliklerini keşfetmek için geliştirdiği bilgi üretme biçimlerindendir. (Görüşüme göre dil bu toplum sistemlerinin en karmaşık olanıdır.)

Nitel yöntemle desenlenmiş araştırmalarda incelenen olay veya olgu hakkında derin bir algıya ulaşma gayreti söz konusudur (Morgan, 1996). Nitel araştırmalarda genellikle gözlem, görüşme, doküman ve söylev analizi gibi nitel veri toplama tekniklerinin kullanılır. Bunun yanında, insana ilişkin algı ve olayların, sosyal gerçeklikte ve doğal ortamında derinlemesine incelenmesinin esas olduğu nitel araştırma, farklı disiplinleri birleştiren bütüncül bir bakış açısına da sahiptir”(5*) (Baltacı, s. 3)

Bilgi için bakınız, http://eb.ted.org.tr/index.php/EB/article/download/5326/1485(pdf, nitel araştırmaların temel özellikleri ve eğitim)

2-.2 A için yapılmış çalışmalar konusunda bilgiler

A, K damgalarının kökeni için at, öküz ve keçi gibi canlıların bedeninden yola çıkan birkaç anlamsız ve mantıksız öneri ve Orhun abesindeki NT, ND, NY çift ünlülerimizin kökeninin işlendiği yazınlar dışında çalışmaya ulaşamadım. Bu nedenle bu çalışmalara kısaca değinmekle yetinilecektir. Ek olarak bunların da çoğunun mantıktan yoksun ya da eksik-kusurlu olduğu görüşündeyim!

2.2

A damgasının kökeni konulu çalışmalar

2-2.a Öküz > Aleph> Alfa> A önerisi (!)

2..2.a.1

http://marife.org/tr/download/article-file/1245114

Hiçbir dayanağı ve bilimsel niteliği olmayan din tanıtımı amaçlı çalışma görüşüme göre.

 2..2.a.2

Yakın geçmişte yitirdiğimiz, değerli göstergebilim dalında öncü Prof. Dr. V. Doğan Günay beyin varlığını bildirdiği din tanıtımı amaçlı değersiz kitap!

Kelimelerden Tamgalara Evrenin Yaradılışı (Doğan Erçetin) Fiyatı, Yorumları, Satın Al – Kitapyurdu.com

“Bu çalışmanın temelini; etimoloji, çağdaş evrenbilim ile mitolojik bilgilerin mukayesesi, yanışların manalarının, son din kitabı Kur’an-ı Kerim’deki izdüşümleri oluşturmuştur.”

2..2.a.3

Bakınız, https://www.tozlumikrofon.com/tag/a-harfi-kokeni/

A, Latin alfabesi, Yunan alfabesi, İbrani alfabesi ve Arap alfabesi gibi modern alfabelerin ilk ve sesli harfi. Latin alfabesinde “a”, Yunan alfabesinde “alfa”, Arap alfabesinde “elif” ve İbrani alfabesinde “alef”.

Sami kökenli halklardan olan Sümerler (*1), Babiller gibi Mezopotamya (*2)uygarlıklarında “a” harfini temsil eden birçok işaret bulunurdu. Fakat en çok kullanılan örneği öküzdür. Sami çivi yazılarında a “öküzü” temsil etmektedir.

Görüntü 3 https://www.tozlumikrofon.com/tag/a-harfi-kokeni/

Tüm modern alfabelerin kurucusu sayılan Fenikeliler, bu halklardan aldıklarını tekrar yorumladılar ve ortaya ilk modern alfabe çıkmış oldu. Fenikeliler bu harfe alf demişlerdir. Yunanlılar alfa, İbraniler

alef, Araplar elif demeyi tercih etmişlerdir. İbraniler ve Arapları etkileyen Aramiler sayesinde alfabe usulü gelişmişti.

Yazarın notu:

1* Sümerler (Kenger) Sami kökenli değil Türklerin bir koludur. (Bakınız, Muazzez İlmiye Çığ)

2* Doğru tanım Mezopotamya değil “Fırat ve Dicle havzası uygarlıkları” dır. Bu sözcükler Türkleri yok saymaya yönelik bilinçli saptırmalardır. Dicle sözcüğü bile Türkçe kökenlidir! Bakınız,

https://onurbilgedurlu.com/wp-admin/post.php?post=3589&action=edit

2..2.a.4

17-18 MAYIS 2001 KUR’ AN ve DİL -Dilbilim ve Hermenötik- SEMPOZYUMU
Sahibi Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekan Vekili
Prof. Dr. Bekir TiLEKLiOGLU
Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Necati KARA
(ilahiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Bölüm Başkanı)
Mizanpaj Dr. Ömer KARA
Baskı Bakanlar Matbaası 1 0.442 235 48 35 ERZURUM

083494.pdf (Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sarıca)

Görüntü 4 083494.pdf (Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sarıca)

Bildiğiniz Öküz (başı) > alfa (Alpu, alef, olaf, elif) zırva savı

Quaknin’in seslerin anlamı için yakıştırmaları iyi gülmece örnekleri görüşüme göre.

“Çünkü yapılan gönderme sesli koda değil kafadaki kavram görüntüsünedir. Akadlardaki “alp”, Arami’lerde ve Fenikelilerde değişikliğe uğrayarak “elif’ oldu. Eski Yunanlılar bu simgeyi ‘”alfa” olarak dillerine taşıdılar. “

s.8/16

Yazarın görüşü: “ne sesin ne de anlamın (kavram) nasıl taşındığının bilgisi yok!”

Not: Futhark abecesinde de yine benzerleri var ama onu ayrı bir makalede ele alıp bir sesin içine gireceğim! P göstergesini ele alacağım dille ilgili olarak.

Yine dincilerin bir çalışması. Kutsal denen kitapların Yuhanna 11, Babil kulesi öyküsü, Yeşaya 65 17 ve 66 22 de hep dille ilgili anlatımlar bulunmakta. Dinciler bu dille içli dışlı olma işini binlerce yıldır zorunlu görev gibi sürdürüyorlar. İlginç değil mi? İbrahimilerin sözde yaratıcısı Rab ve diğerleri dil düşün bilimcisi olmalı bir yönüyle. Ama gizemli olarak bırakmış (!) nedense!

Not: https://www.amazon.com.tr/Mysteries-Alphabet-Origins-Marc-Alain-Ouaknin/dp/0789205238’i araştırırken Yüzüncü Yıl pdf’sini gördüm. Marc Alain Quaknin yine hahammış! Görünen o ki İbraların Rab’ı bütün din görevlilerini dil düşünbilimcisi atamış!

2..2.a.5

Bakınız, http://kitapvekelimeler.blogspot.com/2013/04/harflerin-buyusu.html
A, “alfabe”nin “alfa”sı, aleph, elif… A’yı ters çevirdiğinizde ortaya çıkan şekil bu kelimelerin aslında ne ifade ettikleri konusunda bize ipucu verir. Vermedi mi? O zaman bir de şöyle (↓) bakınız:

Aleph boğa, öküz demektir. Kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte (!), Mısırlıların, Yahudilerin, Fenikelilerin ve Greklerin kendi dillerinde bu kelimeyi kullandıkları biliniyor. Fenike alfabesinde yukarıdaki şekilde kullanılan harf, Etrüsk ve Grek alfabelerinde bugün kullandığımız şekli almış:

Küçük a’ya dikkat edelim, yan yatmış boğa başını görüyoruz.

Kökeninin bilinmediğini söyledik, ancak Sümerce bize bu konuda fikir verebilir. Sümerce ilk dönem metinlerde (M.Ö. 2500-2000) boğa kelimesi GUD iken, yakın dönemde (M.Ö. 1500’ler)

(ALPU)

‘Alpu’ şeklindedir. Bu kelimeyi çok büyük olasılıkla komşularından aldılar, bu dildeki değişimi de açıklar. Günümüzde Sümerologların ittifak ettikleri üzere ’Sümerler Türk’tü’ diyemesek de, Türkçe ve Türkler ile yakın bağları, belki bir çeşit komşuluk ilişkisinin olduğu açıktır. İki dil arasındaki diğer benzerlikler bunu destekler. Türkçe’nin eski kelimelerinden, yiğit, bahadır, kahraman anlamındaki alp, yani benim adım, M.Ö. 1500 yıllarına ait Sümerce metinlerde karşımıza ‘Alpu’ olarak çıkıyor. Bu bağı kurmak kesinlikle zor veya zorlama değil, çünkü Gılgamış Destanı’nda olduğu gibi eski metinlerde geçtiği şekliyle boğa, her zaman gücü, kudreti, dayanıklılığı ve yiğitliği çağrıştırmıştır. Boğa gibi, koç gibi, Arslan gibi… Zira eskiçağ tarım toplumlarının en büyük yardımcısı, en önemli ihtiyacı, ilk evcil hayvanlardan olan bu güçlü hayvan olmuştur.

Yazarın sorusu:

Bu aşamaları ve yine buradaki öküz başından

Sümer Alpu’suna geçişi akılcı bulanlar var mı? Geçişler mantıklı bir düşünüş içeriyor mu? Doğal mı değişimler? Bence hayır!

2..2.b A damgasını at canlısının kafasıyla ilişkilendiren çalışmalar

2..2.b.1 Dil ve Düşünbilim (6) (Dili Anlamak)

Bakınız, http://www.halukberkmen.net/pdf/156.pdf

Bu çalışmayı da Sami mantığına öykünme olarak değerlendirmekteyim. ‘A’nın kökeninin bu biçimde açıklanabileceği görüşünde değilim! A damgası at canlısıyla ilgilidir; ama bu biçimde değil!

Ancak ne yazık ki Türkolog namlı öğretim üyelerinin Sami önerilerine katılmaktan başka önerileri bile bulunmamaktadır. Haluk Berkmen beyin çalışması bu nedenle değerlidir.

3- Çözüm

3.1Çözüme ön hazırlık

Buraya önceki çalışmalarımızdan konuyla ilgili küçük alıntılar eklenecektir. Böylece kavramamıza katkısı olacak ön bilgiler-veriler ortaya konulmuş olacaktır!

3.1.1 Thurdholm Sun Chairot

Görüntü 5 “Dil ve Düşünbilim (6) (Dili Anlamak)” ‹ Onur Bilge Durlu — WordPress

3.1.2 Orhun (a) T ya da kalın ‘T’ Sami Alpu

Görüntü 6 (Yazarın çizimi)

Orhun kalın ‘T’ ya da (a)T (gerçek işlevi açıklama çizimi) 2..2.a.5 Alpu’su

Bu damganın biçimi 45 derece sağa-sola döndürülmüş kare ya da baklava dilimine benzeyen kapalı bölümü ‘A’, üstü ‘T’dir. Ortadaki görselin sarı dörtgenle çevrili alttaki alandaki iki kırmızı doğru parçası Atın arka ayaklarını ve itmeyi; üstündekiler ise ön ayaklarını ve çekmeyi simgeler. Birlikte “A” damgasını oluşturmuşlar.

Bu düşünüşün ardından atalarımız bir itme, üzerine eklenmiş dik yeryüzü yüzeyini simgeleyen çizgi, son olarak aynı çizginin ucuna zıt yönde çekmeyi simgeleyen doğru parçasını ekleyerek Orhun abecesindeki “A” yı kurgulamış olmalılar. Kökeni bu damgamız olmalı! (bakınız, 3-2.3 çözümleme bölümü)

Üstündeki kahve dikme yeryüzünün yüzeyini, üstteki siyah doğru parçaları atın dik duran bacaklarını; son olarak ikisi birlikte “T” damgasını gösterir.

At canlısı böylece dil tanımımdaki dört ögeyi ya da dilin değişkenlerini eksiksiz karşılar. Dil bir işlevdir (fonksiyon); şekil, devinim, yön, ses değişkenlerdir. Bu değişkenlerin bütünü “dil” demektir ya da (iletişim) işlevi görür! Ortam ya da oylumsa yeryüzü ve uzay olup “T” damgası ile tanımlanmıştır. Yaşasın ata ve ana dilim kusursuz Türkçe!

Sağdaki ‘Alpu’nun da bu düşünüşe dayandığı ya da kurgulanmış gibi duruyor. Türklerin A’sı için resim yazı (Güdül Salihler köyü kırsalındaki At ) örneği bulunmakta. Kalın ‘T’ tanılık tözü için kullandığımız şekil ise hem A hem de kalın ‘T’ bilgisini çıkardığımız kavramyazı (ideogram) örneğidir. Bunun Alpu ile aynı bilgiye dayanmış olabileceğini düşünmemek körlüktür görüşüme göre! Bilimsel düşüncede “denk gelme” olmaz, neden ve sonuç ilişkisi aranır!

3.1.3 Huun Huur Tu Kongurei, Atların devinimi ve yer (kalın T) ilişkisi

Konuyu nasıl kavradığımı açıklamak için bir video ve görseller ekleyeceğim son kez. Umarım böylece A ve T (aklın) seslerinin kökeni, anlamı, anlamın oluşumu (nasıl oluştuğu ya da göstergebilim), oluşan anlamın şekle dönüşümü (yorum bilim ya da Tanrısal bilgi, bütünle ilgili bilgi açıklığa kavuşmuş olacak.

Bu güzel videoda devinimi (anlam), nasıl oluştuğu, anlamın şekli ve üç değişkeni taşıyan; onlarla uyumlu sesleri; “kalın T ve A’yı” kavramaya çalışalım.

3.1.3 https://youtu.be/Bkc70BXDBec

20. saniyeye odaklanınız! Yerin sınırlarını ya da ufuk çizgisini görüyoruz! Çizginin dışı ya da üstü gök değil mi? Dahası göğü simgeleyen (türetik ilişki) Türklerin kök adı, göklerde yani (a) N ‘ ) ‘ da yaşayan; “turlayan Turnayı görüyor muyuz? Şimdi kalın T’yi buradan türeteceğiz! Sağdan sola ardından yukarıdan aşağı gözleyip düşüneceğiz. Kendinizi yerin dışında düşününüz! Boşluktasınız, göktesiniz. Sağdan sola bakınca önce yeri görürsünüz! Şimdi yukarıdan aşağı bakalım. Yine yeri değil mi? Şimdi gördüğümüzü çizeceğiz. Yerin yüzeyi küremsidir, toparlaktır değil mi?

3-1.3 Kalın ‘T’ açımlama

Şekilleri soldan sağa açımlayalım. Siyah çemberin içi yerküre, dışı gök! Orhun abecesinde zaten gök (a)N sesiyle karşılığını bulur. ‘ ) ‘ şekli. Yeri yarım çember gibi görürüz ve onu çizgilerle yukarı yükselen ve alçalan kırık çizgilerle imgeleyeceğiz. Türk tamgaları çizgisel yapıda soyut imlerdir! Yer’i anlatmak için göğü simgeleyen dik çizgi (hacim ya da oylum katılıyor böylece) ekleyince kalın ‘T’ ye ulaşılır. Atların ileri doğru devinimi bu ‘T’ ile imgelenen yüzeyde gerçekleşiyor değil mi? Atların ayakları yere çarptığında ‘T'(a) sesini duyarız ayrıca.

Bu çözümden sonra H. Namık Orkun’un tablosundakiler açıklığa kavuşmuş olacak görüşüme göre!

Görüntü 8

(2) Eski Türk Yazıtları – Hüseyin Namık ORKUN | Rumeysa DÖNMEZ – Academia.edu ,s. 17 deki şekillerin (Orhun 3, Yenisey sütunu) üstlerinin yeri, aradaki boşluğun göğü, altının ise devinimi simgelediğini düşünmeliyiz.

‘ ) ‘ şeklindeki (a)N sesini karşılayan tanılık tözümüzün altının yeri, üstünün güneşi simgelediğini ve bu bilgiden başta Latin (!) olmak üzere Kril ve diğerlerinin aşırıldığını görebiliriz! Konuyu dağıtmamak için karşılaştırmaları eklemiyorum şimdilik! Gök yer ile Güneş arasındaki boşluktur.

Göğü ancak Güneş olduğunda görürüz!

Görüntü 9 (Yazarın çizimi)

Orhun kalın N karşılığı (a)N ( ‘)’ ) Latin (!) N Kril N

Şimdi son bir aşamayı ekleyerek ‘AT’ kavram yazısını (ideogram) açıklamış olacağız. Ne yapmalıyız_ Atların devinimini ekleyeceğiz bu kez. Ses için devinim zorunlu. Ayrıca devinim yaşamın göstergesidir değil mi?

Görüntü 10 (Yazarın çizimi)

3.1.2 Orhun (a) T ya da kalın ‘T’ den A

Atlara sağdan sola ardından yukarıdan aşağı bakıp gözlemlediğimizde önce atların arka ayaklarının ve sağrısının aşağı doğru (yere) alçaldığını ve atların gövdelerini ittiğini (yön aşağı); ardından ön ayakları yere çarpıp !T’ sesinden sonra çektiklerini (yön yukarı) görürüz.

Not: Hiç bir abece için kaya resimleri > kavram yazı > tanılık töz >yazaç aşamalarını ve bu biçimde açıklamaları görmemekteyiz. Ne Muhyiddin İbnü’l Arabi’de ne de diğerlerinde!

Yeniden vurgulayalım mı?

Not: Hiç bir abece için kaya resimleri > kavram yazı > tanılık töz >yazaç aşamalarını ve bu biçimde açıklamaları görmemekteyiz. Ne Muhyiddin İbnü’l Arabi’de ne de diğerlerinde!  

3.1.2 Orhun (a) T ya da kalın ‘T’ T damgası aslında bir kavramyazıdır! Tek sesli damga değildir. Kaldı ki “K” damgamızın, NG, NT, NY ve diğerlerinin de atalarımızca birden fazla değişken kullanarak kurgulandığı görülmektedir. Onları hepsi anlamlı ideogramdır. En başta nazal ‘ Ñ ‘ (!) diye bilinen ‘NG’ buna açık örnektir ve N gök, G güneştir!

3.1.4 Tonyukuk'(!) sözcüğünün anlambilim, yorum bilimi çözümü

https://onurbilgedurlu.com/wp-admin/post.php?post=3421&action=edit

‘Tonyukuk'(!) sözcüğünün anlambilim, yorum bilimi çözümü

Görüntü 11

https://onurbilgedurlu.com/wp-admin/post.php?post=3421&action=edit

Bu dizgedeki ilk damgadaki (a) yok ve “T” olarak değerlendirilmiş; sonraki “U” ile birlikte çözüm “Tunyokuk” biçiminde önerilmişti. Çünkü bunun bir nedeni daha var: “sağdan sola düşündüğümüzde çift sesli anlamlı ideogramın T bölümüne ulaşılır, ardından yukarıdan aşağı düşünüldüğünde ise A görülmez. Ek olarak solda “U” damgamız var!”

3.1.5 Sülyek Karayüz (E 38) kayası altı

Görüntü 12

SÜLYEKKARAYÜS YAZITI E39 (1) DİZGESİNİN ÇÖZÜMÜ – dilin-gizemi.net

Sarı çizgiyle çevrili alandaki ideogram “apıp” olarak, soldaki iki kırmızılı alandaki iki damga “Puur” olarak önerilmişti. Öyle görülüyor ki atalarımız Mengü Kün Hünneş Çıl (yılı) dedikleri bu özel günde ( ulu gün, kızıl gün, bahar bayramı …), günümüzdeki deve güreşi diye bildiğimiz etkinlikte bulunmaktadırlar. Şimdi bu ilk damgayı anlaşılamamasını olanaksız kılmak için yeniden açalım!

Görüntü 13

3-1.1 Görsel 1 (apıp sözcüğünün irdelenmesi için çizilmiştir!)

Görüldüğü gibi iki “P” damgası “A” damgasının alt ve üst uçları arasına yerleştirilmiş! Apış Türkçede iki bacağımızın arası değil midir? O halde eğer atalarımız bu damgaları ne yaptıklarını bilerek kazımışlarsa (öyle olmalıdır, dili onlar bizden iyi biliyorlar o çağda), biz torunlar da embesil değilsek, “A” damgası bacağımızla, ayağımızla ilgili olmalıdır! Kişi de tıpkı At’ta olduğu gibi önce (genellikle) sağ ayağıyla bedenini öne iter, sora diğer ayağıyla çeker değil mi? Değil mi? Umarız çözüm için yeterli destek bilgi aktarıldı!

Not: P ile ilgili uzunca bir çalışma eklenerek Batı dilleriyle ilintisine de değinilecek!

3.1.6 Güdül Salihler At’ı

Görüntü 15

Somuncuoğlu Servet, 2012, Damgaların Göçü – Kurgan – Ankara Güdül Kaya Resimleri, İstanbul: Fabrika Basım.

3-2 Çözüm

3-2.1 Çözümde kullanılan kuram

Dilin kökeni, kaya yazıtlarının çözümü, damgaların köken-anlam-yorum bilimi açısından anlaşılması ve bilinir kılınması gibi konularda, bunların binlerce yıl öncesinden olmaları nedeniyle günümüze yeterince ve doğru bilginin ulaşması güçtür. Çoğu kez bilgiler ve kaynakları ya yok edilmiştir. Veriler özellikle Türklük bilimi söz konusu olduğundaysa karartılmış ya da saptırılmıştır çoğunlukla. Bu nedenle yöntem büyük ölçüde “nitel araştırma” olmak zorundadır. Yöntemim budur! İlkem de düşünürken çerçeveyi olabildiğince sınırlamamak, hiçbir şey bilmiyor gibi konulara kuşkulu yaklaşmak şeklinde özetlenebilir. Yorumbiliminin tanımındaki “her şey birbiriyle ilgilidir” önermesi nedeniyle düşünürken sınır konulmaması doğru ve gerekli yaklaşımdır kanımca.

Benzetme aşaması ve tanımı verilen dil’ in oluşum sürecindeki diğer aşamalar ‘diferansiyel denklem’ düşüncesine göre gerçekleşir! Tamgaların kökeni verilen örneklerde olduğu gibi (At ve Öküz başı) gibi bir olgunun doğrudan yansıması değildir. Anlam ile tamga arasında türetik (diferansiyel) ya da değişme ilişkisi vardır. Başlangıçtaki kavranan olgu peş peşe türetilerek sonunda tamgaya dönüşmektedir. Tamgadan imceye ve son olarak sesleme ve sözcüklere ulaşılmaktadır. Dil’in kökeni bu değişmelerle bağlantılıdır; ancak bu değişimlerin doğru çözümlenmesi sonucu bilinir olabilir!

Değişkenleri sıralayalım: Kişi aklı (bağımsız değişken), zaman, ortam, yön, devinim, şekiller, sesler! Bunlar ana değişkenlerdir; bunlardan da ikinci, üçüncü türev değişkenler düşünülmeli dil kurgulanırken. Bu ‘türetik (diferansiyel) denklem’ (*) in çözümü dili doğru bilmemizi sağlar.

Türk’ü ve Türkçeyi bilmek nedir? (5) – Dağarcık Türkiye

3-2.2 Çözüme dayanak savlar, bilgiler

A damgasının kökeni, anlamı, yorumu düşünbilim ve dil düşünbilimi açısından irdelenirken kısaca verilen bilgiler temel alınmıştır.

Dil de toplum bilimin konusu olmasına karşın kanımca pozitif bilimlere organik bağlı ve büyük ölçüde onların yansıması, sonuçlarıdır! Bu nedenle Prof. Dr. Niyazi Kahvecinin “soncullar, kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır” görüşü doğrudur kanımca. Bu noktada yapmamız gereken “aklımızın sınırlarını genişleterek” (N. Kahveci) bu anlaşılamamış bilgiyi gizem olmaktan çıkarmak, buna çalışmaktır!

3-2.3 Çözümleme

Sonunda aslında çok açık ve seçik, gözümüzün önündeki bilgiyi nasıl göremediğimizi açıklayacak soyut şekille görünür ya da bilinir yapmaya çalışacağız! İşte her ayrıntıyı; bütünü birden açıklayacak soyut çizim↓

Görüntü16 (Yazarın çizimi)

Solda Kongurei adlı videoda toprak (yer, kaya, taban) ileri devinen Türk atlarının soyut çizimi.

Ortada Orhun ‘A’

Sağ üst Latin (!) ‘T’

Sağ alt Latin (!) ‘A’

Bu çizimde dil tanımımdaki değişkenleri açık ve seçik olarak göremiyoruz değil mi? Çünkü devinim, boyutlar, yön değişkenleri soyutlandı; sesleri (T ve A) düşünemeyiz bile artık! Ama yazılı dil böyle oluşmak zorunda! Bunları kişi aklı kavrayıp kurguluyor!

Buradan sanki iki bilinmeyenli denklemden değişkeni çekercesine ya da ‘AT’ kavramyazısından A’yı seçerek (seçik!) çekiyorum.

Görüntü 17

Üstte; 3-1.2 görselinde atın kıç bölümü A damgasıyla ilişkilendirilmiş ve A2 biçiminde çember içine alınmıştı! Aynı çalışmada damganın devinimle ilgili olduğu görüşü aktarılmıştı!

2..2.b.1 Dil ve Düşünbilim (6) (Dili Anlamak)ta Sn. Haluk Berkmen A’yı At canlısın başıyla açıklamayı önermektedir. Samiler ve Batı ise Öküzün başını sav olarak öne sürmektedirler.

“Görüşüme göre değersiz bulduğum bütün önerilerdeki eksiklik budur, devinim hiçbir şekilde düşünülmemiş, canlıların kesilmiş başlarıyla köken (!) önerilmiştir!” Öküzün başından doğurtulan (!) “A” damgası ünlü olmasına karşın sesi yoktur! Ölüdür! Damgalarla canlılar arasındaki ilişki türev ya da dolaylı ilişkidir, böyle düşünülmelidir kanımca!”

Çünkü sözcükleri oluşturan yazaçların sesleri ancak devinim sonucu oluşabilir. Sesler değişik cisimlerin değişik yapıdaki ortamlara ( katı, sıvı, gaz ya da hava) çarpmasıyla oluşabilir. Hava aynı zamanda dildeki sesin taşındığı ortamdır. Devinimle birlikte anlamların oluşumunu sesi de kapsayacak biçimde kavramadan dili doğru çözmek olanaksızdır.

Devinimi görmek için, bakınız, https://youtube/Bkc70BXDBec, Hun Huur Tuu, Kongurei

Şimdi görseli kullanarak aşamalı açıklayalım mı? Orhun yazıtlarında yazma ve düşünme yönü önce soldan sağa, ardından yukarı aşağıdır. Yöntem budur. Çalışmalarda bunun nedeni açıklanmıştı!

*1→2 doğrusu düşünüldüğünde yönün sola ve aşağı olduğu görülmektedir. At ileriye devinime başlarken önce arka bölümü az aşağı inerek gerilir ve ardından ileri devinim başlamaz mı? Bence kuşkusuz böyle, ilk aşama böyle değerlendirilmeli.

*Açık kahve 2→3 doğrusu görüldüğü üzere hem 1→2, hem de 3→4 doğrusuna ekli değil mi? Bu doğru parçası ne olabilir sizce? Anımsarsanız küçük “t” damgasını açıklarken (dil ve düşünbilim 6) yatay çizginin tabanımızın yere değdiği yüzey olduğunu yazmıştık çalışmamızda. Ş damgasında da aynı biçimdeki çizginin iki elimizi birbirine çarptığımızda aradaki değme yüzeyi olduğunu!( Güdül kaya yazıtları). Uzatmadan söyleyelim: “Atın ön ve arka ayakları aynı yer üzerindedir! Bu çizgi yeri (yüzeyini, alanı) simgelemektedir!”

*3→4 doğrusu bu kez zıt yönde ve 1→2 nin ya da arka ayakların devinim yönünün zıttı olarak itmeyi değil çekmeyi gösterir!

Böylece duyduğumuz T(a) sesiyle birlikte “A” yı açıklamış olduk. Bütün yönleriyle! Görüşüm bu yönde! Dile getirdiğim görüşlerin de dil tanımımı ve diğer savlarımı da karşıladığı kanısındayım!

Bu aşamada ısınmışken 2-1.1 ve 2-1.2 deki gülmece görsellerini ekleyip çözümümüzle karşılaştıralım ve Türk damgası A’ nın nasıl aşırılıp ve Latin (!) yapıldığını görmeye çalışalım!

Görüntü 18 (Yazarın düzenlemesi)

Ve çözümümüzü ekleyip buradan Latin (!) A damgasına geçelim!

Görüntü 19 ( A damgamız ile Latin (!) A ilişkisi, tarafımca çizildi)

*Az yaramazlık yapalım mı?

Görüntü 20

https://www.google.com.tr/search?sca_esv=2cbf6346fec0b2c2&sxsrf=ADLYWILK8LsWhIBjzzJ4K2MN1wLpFpvO6g:1734136068310&q=arap+alfabesi&udm=2&fbs=AEQ

Sağ üstteki Arapların alf (elif) yani A’ları! Açık görmeniz için şekli Paint ile yazacağım. Yanında ise Orhun A olacak!

Görüntü 21

Orhun abecesi A Arap alfabesi elif ya da A

Böyle ilintiler Arapçayı bırakın Arapçayı en çok etkileyen eski Arami alfabesinde bile bulunuyor. T’ lerde ilişki çok açık kanımca. Arabi’nin dediği Te > Ta ve anlamlar;, anlamların nasıl oluştuğu çok açık görüşüme göre. İleride bu ayrıntıları daha çok ele alacağım. Orhun abecesiyle (E 38 Sülyek Karayüz yazıtında ince T bulunmaktadır!)

Bu İbrahimi denen dinlerin dediği gibi onların Rab ve diğer yaratıcılarının hikmeti (Bilgelik. Sebep, gizli sebep, HIKMET – Kelimesinin eş Anlamlısı Nedir ? ) olabilir mi? Ya da başak bir ‘şey’ ?

Görüldüğü gibi soldan sağa ilk iki şekil çözümümüz. Burada düşünme yönümüz sağdan sola ve ardından yukarıdan aşağıyadır. Latin (!) e geçiş (!) soldan sağa ve yer çizgisi de atın iki ayağının devinimini simgeleyen doğru parçalarının arasına alınmış. 3→4 çizgisi itme (yükselme), 1→2 ise çekme (düşme) devinimlerini tanımlamaktadır.

Sanırım ve umarım yeni Türk abecesinin ve diğer abecelerin ilk damgası “A” nın kökeni, anlamı, yorumu dilbilim açısından bilinir oldu. Ayrıca bu damgayı ilk kurgulayan aklın Türk olduğu da kanıtlanmış oldu!

Özetleyelim yeniden: “A damgası, Türklerin ata inancıyla, Tanrı inancıyla bağlantılı olup çok değer verdiği simge canlısı atın deviniminden kurgulanmıştır! Öküzün, atın kesik başlarından değil! Yaşam devinim olduğuna göre A damgası bu iki kavramla ilgili sözcüklerde yer almalıdır! Dil ve düşünbilim 6 çalışmamızda ”a” nın da atın ayağının tabanda (yer) bıraktığı iz ( yuvarlak) ve yeri imgeleyen doğru parçası olduğu önerilmişti! Bu durumda “büyük A atın devinimi, küçük “a” bu devinimle ilgili organ yani ayaktır!” Bildiğiniz gibi dilin en önemli değişkenlerinden biri sestir. Ses için iki cismin birbirine değmesi-çarpması zorunludur. Bu örneğimizde çarpma AT’ın ayağı ile yer arasında olmaktadır. Türkçe kusursuz matematik dilidir!

3-2.4 Çözümün kanıtı yeni Türklerin anlamlı ideogramı

Siz değerli okuyucularım anımsayacaktır: son çalışmamda (dil ve düşün bilim 6) Tanrı sözcüğünün kökeni arkeolojik buluntuya dayanarak çözümlenmişti. A ve T damgaları da kısaca açıklanmıştı. At’ ın dilin kurgusundaki dolaylı işlevi açıklanmış, ayrıca Tanrı ve dil (söz) ilişkisi ilahi kitap denilen kaynaktan sözlerle eklenmişti çalışmaya. Yine ekleyelim ki yeni kanıtla bağlantı kurulabilsin.

İncil, Yuhanna 1: “Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrıyla birlikteydi ve söz Tanrı idi. Her şey onun aracılığıyla var oldu. Var olan hiçbir şey Onsuz olmadı. Yaşam ondaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar, karanlık onu alt edemedi”

Türklük bilimciler Tanrı sözcüğünün kökeni (etimolojisi) konusunda dil verisi yok görüşündeydiler değil mi? İşte yeni ve çok somut bir veri daha! Türkiye’de üstelik bu kez!

Uzatmadan ekliyorum!

Görüntü 22

Somuncuoğlu Servet, 2012, Damgaların Göçü – Kurgan – Ankara Güdül Kaya Resimleri, İstanbul: Fabrika Basım.

Bu noktada diyeceklerimize başlamadan sizlere bazı bilgileri anımsatmak istiyorum. Dil tanımı ve Prof. Dr. Niyazi kahvecinin “soncullar, kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır” sözlerini. Bunlara dayanarak dilin kökeni ya da oluşuma ilişkin ileriye dönük ön bilgiler aktarmak istiyorum. Dil iletişim gereksinimimizden doğmuştur. Bu doğru! Ama gelişkin dil olmadan da iletişim vardır ve kısıtlı olsa da olanaklıdır. İletişim bilgi aktarımıdır, duygu aktarımıdır değil mi? Bu resimde bir kişi olduğunu, at olduğunu anlayabiliyoruz.

Ama ses ve devinim yok! Ses ve devinimin olmaması iletmek istediğimiz bilgilerin karşı tarafa ulaştırılmasını kısıtlamaktadır! Ses ayrıca duygularımızı da aktarır. Ama dil tanımımız çerçevesinde kurgulanmış dil bu işlevi eksiksiz görür. Bu güçlükler yaşamın ve evrimin ilerlemesiyle birlikte önce sözlü, sonra yazılı dilin ortaya çıkışını zorunlu kılıyor görünmektedir. Kişisel görüşüm bu.

“Soncullar kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır!” Prof. Dr. Niyazi Kahveci

Bu düşünüşe (ilke) uygun biçimde her şeyi kavrayıp sorgulamaya çalışmaktayım!

Bu konuda çok görüş var tabi ki. Onları da yeterince ve derinliğine araştırmış değilim. Bu konuda yazılmış toplu değerlendirme nitelikli çalışmalara göre de hiçbir çalışma dilin kökeni sorununa yanıt getirmemiş. Görüş bildirmekle yetinmişler, çözüm önerip kanıtlanmamış! Gördüğüm de bu! Yazmayı tasarladığım kitabımda dilin kökeni konusunu işlerken bu çalışmalarımı yeniden ele alacağım.

İlgili görsel kolay anlaşılması için ‘Paint’ (program) ile düzenlendi. Atalarımızın anlatmak için çırpınırcasına çabaladığını düşündüğüm damgaları sarı çizgilerle ve dikdörtgenler kullanarak göstermeye çalıştım.

Görüntü 23 (Görüntü 22 den türetildi)

Sn. Servet Somuncuoğlu’nun anılan çalışmasından görsel kullanılarak tarafımdan düzenlenmiştir. Şimdi bu görsele uyarak gördüklerimizi kısaca açıklamaya çalışalım!

*3-1.1 de bunları yazmıştık!

  • Görselimizin solunda ve altta iki mavi baklava dilimli alan görüyoruz. Bunlar görüşüme göre “A” anlamındadır! Böylece at damgamızın aslında ideogram olduğu açığa çıktı görüşüme göre.

Not: Bu bölümde aşağıdan yukarıya T, üstünde A, üstündeki sarı dik N, daha üstte Ğ ve R (ı) görüyoruz! Yine sağda ama zıt sıralamayla yine ‘Tañrı’ kazındığı görüşündeyim!

*Bu bölgenin sağında hem Latin (!) denen abecedeki T den ve ters (baş aşağı) olanından 6 damga görüyoruz! Bu damgamızın da buradan aşırıldığı görüşündeyim. Ters T nin yatay alt çizgisi yeri, üstündeki dik çizgi ise yönü yani göğü göstermektedir kanımca. Yatay çizgi yeryüzünün yüzeyi, alandır. Çünkü sağdan sola bakınca yüzeyi çizgi gibi düşünebiliriz. Dikme ile üç boyutlu oylum oluşur. “T” nin gökyüzü olarak yorumlanması bu açıdan doğrudur.

*Türkçedeki teg, tek, tik, sözcükleri bununla bağlantılıdır. K yı güneş olarak düşününce de bu sözcükler “bir” anlamı kazanır değil mi? Teg güneşimiz var yerden güneşe bakınca gördüğümüz! Bu nedenle Tanrı sözcüğüyle de bağlantılı. Mısırdaki piramitlerin ardındaki düşünce de kanımca budur. Güneş için yapılan tapınma-bağlılık yapıları onlar. Eşkenar üçgen prizmanın tabanının kenarortaylarının kesiştiği noktadan tepeye çıkan çizgi diktir ve güneşi gösterir!

  • Göbeklitepe’deki “T” biçimli büyük taş dikmeler yine Tanrı düşüncesiyle ilgilidir. Ayrıca oradaki Türklerin göklerde (An) yaşar gibi (turlayan) algıladığı simge canlısı Turna çizimleri de bu kavrayışımız nedeniyle oraya çizilmiş olmalıdır. (Türetik ilişkisi) Göğü resim olarak ya da birebir aktaramazlardı; tek video çekemiyorlar, yazı yok! Bu durumda göğü anlatmak için gök ile ayrılmaz biçimde, zorunluluk biçiminde bağlı ve bilginin türetilebileceği bir canlı seçilmek zorunda atalarımız. O Turna olmuş!
  • İngiltere’deki büyük asılı taşlar ( Stonenhenge) da aynı düşünüşün sonucu olarak dikilmiş olmalıdır.
  • AT’ın ve üstündeki binicisinin başında iki eğik çizgi var. Bunlar görüşüme göre “Ğ” anlamlı. Çizgiler eğimli zaten değil mi? Üstünde ise (ı) R layan ve güneşi simgelediğini düşündüğüm çizgiler. Bu damgamıza başka bir çalışmada yine değineceğim ileride. Ama güneşle ilgili olduğunu açıklamıştık.

*  Birisi at’ ın boynundan aşağıda, ikisi üstünde 3 (üç) “A” biçiminde damga görüyor musunuz sizler de? Bu apaçık “A” değil mi sizce de? Bunun, bu yazıtları gören çok sayıda Türklük bilimci tarafından görülememiş olmasını anlamakta güçlük çekiyorum!

*Yine at’ ın boynundan aşağıya ve sağa gidinde uçta tam olarak küçük “r” i görüyorum! Umarım sizler de göreceksiniz kolaylıkla! Bu dilimizdeki “r”! (ı)R derken dilimizin ucu damganın üstündeki kıvrımlı bölüm gibi titreşir! Bu da çok ilginç kanımca. Bu damgamızı da olduğu gibi hazır aşırmışlar. Daha kim bilir neleri aşırdıklarını şimdilik bilemiyoruz. Bizim bilgilerimizin kanıtları ya yok edilmiş ya da gizleniyor olmalı karanlık köşelerde!

Özetle öyle umuyorum ki bu görsel ve çalışmayla hem Tanrı sözcüğünün kökeni, anlamı, yorumu bilinir oldu. Ayrıca atalarımızın dili ve damgaları nasıl kurguladıklarını, yaratıcılıklarını gördük birlikte. Kuşkum yok, dil ve damgalar konusunda ilk gelişmiş kişiler atalarımız, Türklerdir!

*Giriş bölümünde “A, bir virtüözdür, Tanrı da onun şahidi” denilmişti.

Agatha Christie Türkçe

Agatha Christie _ İskemlede Beş Ceset

https://pixxelemon.files.wordpress.com/2012/04/franz-kafka-aforizmalar.pdf Franz Kafka, Aforizmalar, Türkçesi Osman Çakmakçı, s. 24, 49. Özdeyiş

Kafka bu özdeyişi neleri düşünerek yazdı bilemeyiz. Diyeceklerimiz çıkarım olmak zorunda. Belki A damgasının dilin ilk sesi olduğuna, ilk bilinçli ses olduğu benzeri bilgilere dayanarak yazmış olabilir. Batıda, Türkçede A’ dan Z ye kadar, “A’ dan başlamak” deyimleri de vardır ayrıca. ‘A’ başlangıçtır”, dili usta bir yorumcu gibi şekillendirir. Bütün yaşamı A‘dan başlayan seslerden oluşan dille tanımladığımızı öne sürebiliriz

Bu bilgiye dayanarak yaşamın tanığı Tanrı’dır demek olasıdır. Özetle “A usta bir yorumcu gibi dili işlerse ve dil de yaşamı yansıtırsa Tanrının bunlara tanıklık etmesi doğaldır”.

Bu çalışmaya dayanarak yeni yorum düşünebiliriz. A dil açısından devinim ve bunun sonucu olarak yaşam demektir. Yaşamın tanığı da doğal olarak Tanrı’dır diyebiliriz değil mi?

4 Sonuçlar

4.1 Çalışmanın çözümünün irdelenmesi, değerlendirme

– Çalışmanın bütünü ve “B (ben) A (devinen, giden) Ş (ışık).” önermesi düşünüldüğünde, GDK daki güneşin dilin oluşumunda ve kurgulanmasındaki bağlayıcılığı ve işlevi yine açıkça görülmektedir kanımca.

  – ‘A’ damgası Latin (!) kökenli değil bu biçimiyle bile Türk’tür! Devinim ve sonucu yaşam demektir!

  – ‘T’ damgamız da aynı durumdadır. T demek, damga işlevini görmektedir sözcüklerde. Küçük “t”      ilgili organla yani ayağımızla ilgilidir. Kalın T sesinin alındığı toprak ya da yer simgelenmekte kalın T tamgamızla.

 -r titreşim, salınım, süreklilik anlamında yinelenme demektir ve dildeki “r” ile ilgilidir. “R” ise yine güneşle ilgilidir. Yine GDK gerçeği karşımızda!

-Sözcük ya da dille Tanrı’nın ilişkisi, birliği görüldüğü gibi Sami nağıllarının (masal) sözlerindeki gibi değildir. Başka deyişle o sözler eğretilemedir! Bu sözlerin ardında kusursuz dilimiz Türkçenin gizlenmiş olduğu gerçeğidir! Kanıtlar bu yönde!

Genesis 11 de adı verilmeyen “insanlığın tek dili” Türkçedir!

1Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. 3Birbirlerine, ‹‹Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim›› dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. 4Sonra, ‹‹Kendimize bir kent kuralım›› dediler, ‹‹Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.›› 5RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 6‹‹Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar›› dedi, 7‹‹Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.›› 8Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. “Yaratılış 11 Turkish

17 “Çünkü bakın, yeni bir yeryüzü, Yeni bir gök yaratmak üzereyim; Geçmiştekiler anılmayacak, akla bile gelmeyecek.« Yeşaya 64 | Yeşaya 65 | Yeşaya 66 »

22 “Çünkü yaratacağım yeni yer ve gök önümde nasıl duracaksa, soyunuz ve adınız da öyle duracak” diyor RAB. Açıklamalı Kutsal Kitaphttps://kutsalkitap.info.tr › …

Yine Kuran’da “Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi” anlatımı bulunmakta. Bakara Suresi 31. ayeti ve meali | Kuran ve Meali (Diyanet yeni anlamı)

Görüldüğü gibi bu anlatım içi doldurulmayan boş anlatımdır. Nasıl olmuş bunlar? Yanıtsız! Ek olarak zaman değişkeni yani dinlerin en çok 3 000 (üç bin) yıllık geçmişi olduğu düşünüldüğünde ortada anlaşılması güç bir durum var; açıklanması zorunlu ya da! 8-10 bin yıl önce atalarım Türkler A ‘nın olduğu anlatımları kayalara kazımış ama dinlerin esintisi bile yok o dönemde. Dinlerle limit anlamda ilgisi olmayan Tañrı bilgimizi ve ona bağlılık anlamındaki inancı görebiliyoruz o çağlarda!

-‘A’ damgasının kökeni konusunda, çakma Hint Avrupacı ve işbirlikçileri dilciler tarafından, Türklerin yok sayılması şarlatanlıktan başka anlam taşımamaktadır görüşüme göre. Kanıtlar açıktır. Hem Sülyek Karayüz yazıtındaki A damgamız, hem de Güdül Salihler köyü kırsalındaki kaya üzerindeki A damgamız çok açıktır kanımca. Bu biçimiyle aşırılmış görünüyor!

-Tañrı sözcüğünün kökeni, anlamı, yorumu umarım ve sanırım açıklığa kavuşmuş oldu. Artık bu konuda “dil verisi yoktur” görüşünün de yanlış olduğu ortaya konuldu.

-3-2.2 deki “çözüme yönelik dayanaklar, savlar, bilgiler” bölümünü karşılayan çözüm ortaya konulmuştur umuyorum. Değerlendirme değerli okurlarındır.

-Orhun abecesindeki kalın T ya da (a)T damgamız “A” ve “T” ile ilgilidir. Bu damgamızın Sümer denilen abecedeki “Alpu” damgasıyla da ilgili olduğu görülmektedir. Onun öncülüdür!

*Türk çocukları konuşmayı ve Türkçeyi öğrenme sürecinin başlarında (1-2 yaş) annelerinden sıkça,

 “at / ta” seslemini (hece) duyarlar! Bu nedensiz değildir! Açıkladığımız derin Türklük bilgisi;  ata ve ana dilimiz Türkçenin kökleriyle bağlantılıdır. Bu dili kurgulayan atalarımızın yeni kuşaklarıyız, onlar bizim öncüllerimizdir!

Sonuç:

Bu Alpu > A (! ?) açıklaması büyük bir Semitik ya da İbra soyu kurgu ve karartmasıdır. Tevrat’ta zaten ne yaptıklarını açıklamışlar. Yeşaya 65 17 ve 66 22 de!

4-2 Damgalarımızın geçmişi ve kökeni

4-2.1

Tamgalısay’daki “Tanrı” damgası ya da anlamlı ideogram

Bu yazında Tanrı damgası olarak tanımlanan ideogram N, NG, K damgalarımızın öncülüdür. İlgili görsel ektedir.

Görüntü 24

Bakınız, https://onurbilgedurlu.com/wp-admin/post.php?post=3358&action=edit

Görüntü 25

TARİH VE ARKEOLOJİ: ANADOLU TÜRK YURDUDUR ve LENA TÜRK KAYA RESİMLERhttps://tarihvearkeoloji.blogspot.com/2014/06/anadolu-turk-yurdudur-ve-lena-turk-kaya.html (35 kaya resminden üçüncüsü)

  Bu anlamlı ideogram Sibirya İrkuts bölgesinde, Lena nehri kıyısındadır. Sn. Servet Somuncuoğlu’nun sözleri Türklük için çok önemlidir. -Lena kaya resimleri, Rus bilim adamlarının koymuş olduğu bir tabelada şöyle yazmaktadır: “M.Ö 14bin- 12 bin Türk antik dönem verileridir”. Prof. Necati Demir de bir söyleşisinde bu bilgilere dayanarak yazının başlangıcı (Sümer) kabaca günümüzden 5000 yıl öncesi olarak kabul edildiğinde; bu ideogramların, resimlerin de dil verisi olduğunu ve 10 000 (on bin) yılın aydınlatılması gerektiğini dile getirmiştir. Bu görüşe kuşkusuz katılıyorum.

Bu anlamlı ideogramın atalarımız Türkler tarafından kazındığını ve Tanrı anlamının yanında N, NG, K damgalarımızın öncülü olduğunu yazmıştık. Bu ideogramlar bu alanda ilk örneklerdir ayrıca! Bu veriler ve görüşler başta arkeologlar olmak üzere diğer bilim dallarınca incelenmelidir.

“Bu verilere ve çalışmanın sonuçlarına göre bütün damga dizgelerinin (abece) kökenleri atalarımız Türkler tarafından kurgulanmıştır. Bunun dışındaki görüşler değersizdir kanımca!” İşte bu konuda örnek bir çalışma,

https://www.researchgate.net/publication/321243846_Dilin_Kokeni_Arayislari_I_Dilin_Kokeniyle_Il gili_Akademik_Tartismalar_The_Search_for_the_Origin_of_Language_I_Academic_Controversies_o n_the_Origin_of_Language_Dil_Arastirmalari-18_47-84

Bu çalışma, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye çalışan Türk karşıtlarının durumunu, toplu olarak açıklayan bir yazın örneğidir. Niagara > ne yaygara diyen şarlatan çığırtkanların etkisini yansıtır bu yazı. Dilin kökeni konusunda GDK (Güneş Dil Kuramı) kuramının gerçeklerle ilgisi olmayan kurgu (Spekülasyon) olarak nitelenmesi de bu nedenledir. Yurdumuzda ne yazık ki Atatürkçü görünümlü ancak gizli ya da açık GDK ile alay eden, yok öyle bir şey diye geveleyen, sonradan Atatürk’te yanlışlığını anlayıp vazgeçmiştir diyen çakma aydınsılarla doludur. Ancak onlar için yüzlerine kaçınılmaz olarak çarpılacak acı gerçek Atamızın özlü söyleridir!

Görüntü 26

Dil ve Felsefe – Onur Bilge Durlu

Görüntü 27 Sülyek Karayüz yazıtındaki A damgamız:

SÜLYEKKARAYÜS YAZITI E39 (1) DİZGESİNİN ÇÖZÜMÜ – dilin-gizemi.net

Çalışmanın 3.1.5 bölümünde A damgamızla ilgili “apıp” sözcüğü çözümlenmiş ve yazıttaki deve resminin yazı ile aynı zamanda kazındığı da yazılmıştı! Bu görsel için Mehmet Özmenli alttaki görüşleri aktarmaktadır.

-Üzerindeki yazı karakterleri belirgin olduğu için ilk yazıt sayılan Ulug Kem Sülyek yazıtı yazı geleneğimiz açısından önemlidir. (Resim 1). Yenisey’in kollarından biri olan Uluğ Kem’ in geçtiği vadilerden biri olan Sülyek’ te bulunmuştur. (Tuva / Altaylar) (Orkun, 1994,467, 468). .Ö. 8000’e ait olduğu iddia edilmektedir.” Tarihlerde netlik olmasa bile Türklerin bir yazı geleneğinin varlığı Orhun yazıtlarından asırlarca öncesine dayandığı kesindir.”

Bakınız, Mehmet Özmenli, Ortaçağda Türklerde bilginin varlığı, s. 185 https://www.academia.edu/13233370/ORTA%C3%87A%C4%9E_DA_T%C3%9CRKLERDE_B%C4

%B0LG%C4%B0N%C4%B0N_VARLI%C4%

Yine aynı çalışmada Prof. Dr. Necati Demir tarihin yazıdan sonra başlatılmasını yanlış bulduğunu, kaya resimleri ve ideogramlarında bu amaçla değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunların da olayları, düşünceleri aktardığını belirtmekte ve bu gerçeğin görmemezlikten gelinmesini anlamsız bulmakta ve sorgulamaktadır. (Tümüyle katılıyorum). Atın deviniminden A damgasını tanımlamadık mı bu yazında? Evet, A at canlısının deviniminden doğmuştur kanımca, kuşkum olmadığını bile öne sürebilirim! Ses ve şekil birlikte var atın deviniminde!

DEMİR, Necati, (2009). “Türk Tarihinin ve Kültürünün Kaynağı olarak Kaya Üzeri Resimler (Petroglifler) ve Yazılar”, Zeitschrift für die Welt der Türken, Münih, s. 5-19

  4-2.5 Çatalhöyük’teki dil

“Çatalhöyük (MÖ 9400-7200) halkının da sondan eklemeli bir “Altay” (Turan/Türkçe) dili konuştuğundan Prof. Colin Renfrew bahseder. “Çatalhöyük mirasımız | Begümşen Ergenekon | Aydınlık (Ergenekon, 2018, Çatalhöyük, aydinlik.com)

4-3 Türk tamgalarının (runik alfabe (!)) Batı ya da İbra soyu açısından kökeni

 4.3.1

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/378500

TÜRK RUNİK ALFABESİNİN KÖKENLERİ (L. Yu. TUGUŞEVA) (Bu hanıma görüşlerinin yanlı ve değersiz olduğunu yazmıştım ama ölmüş)

          “Böylece pikto ve ideografik yazılardan fonetik alfabeye kadar geçen sürede, gelişiminin ilk yüzyıllarında Eski Avrupa (alfabesi) tarafından tamamlanmıştır. Türk runik alfabesi onun bir dalı olup, Türk dilinin seslerini yeterli şekilde yansıtan tamamlanmış, sistematik ve fonetik bir alfabe olarak karşımıza çıkar” (Tuguşeva, 6/8)

Bu çalışma A’nın kökeni ile ilgili değil. Yanlı, gerçeklerle ilintisi bile olmayan; Türk abecesinin kökenini Batı’ya bağlayan ya da İran’la ilişkilendiren makaledir. Okurların gerçeği bilmelerini istedim! Türkleri yazılı dil konusunda yok saymışlar. Oysa gerçekler tam olarak denenlerin kurgu olduğunu kanıtlar. Bu çalışma tek başına bile Batının Türk bilgisini örtme, karartma, saptırma içinde olduğunu açıkça kanıtlar görüşüme göre. 

4.3.2

DergiPark https://dergipark.org.tr › download › article-file PDF Türk “Runik” Alfabesinin Kökeni

“Bu alfabeyle yazılmış olan kitabeler deşifre edildiğinde, kitabede bulunan ve daha önce Hakas ile Tuva (bundan sonra Hak. ve Tuv.) bölgelerinde keşfedilen harflerin, Dış Moğolistan’daki büyük anıtlarda bulunanlardan daha düzensiz ve biçimsiz olduğu tespit edilmiş ve konu layıkıyla incelenmeden, daha eski ve neticede orijinal alfabeye daha yakın olduğu sonucuna varılmıştır. Bunlar için 5. ve 6. yüzyıllara kadar uzanan eski tarihler önerilmektedir ve bu tarihler bazı saygı duyulan modern yazarlar tarafından hâlâ iktibas edilmektedir. Fakat 1960’ta Sovetskaya Arkheologiya’da basılan Novaya Datirovka Pamyatnikov Yeniseykoy Pis’mennosti adlı yayının üçüncü kısmında L. R. Kyzlasov bu Hakasya ve Tuva dilindeki kitabelerin düşünüldüğü kadar eski olmadığını, daha yeni olduğunu ve bazı şartlar altında büyük anıtlardan bile çok daha yeni olduğunun kesinliğini arkeolojik metotlarla kanıtlamıştır”

Not: Kyzlasov bu konuya ( E 38 in Orhun yazıtlarından çok çok sonra olduğu görüşü (!)ne çok iyi odaklanmış nedense!

 *Hayır! “HAKASYA ÖZERK CUMHURİYETİNDEKİ SÜLYEK KARAYÜZ YAZITINI DOĞRU ANLAMAK” başlıklı çalışmada görülebileceği üzere L.R. Kyzlasov’un çözümlemesi kökten yanlıştır. Kayadaki şekle uymamış. İdeogramla anlatım seçeneğini ya da birleşik tamgaları hiçbir araştırmacı düşünememiş. Resim, ideogram ve Orhun abeceli taygalarla anlatım aynı yazıtta ve birbirleriyle bağlantılı; güreşen develerin altında bu anlatılmış! (yazacağım!) Bu anlatım açıktır ki “runik” dedikleri yazıtlardan binlerce yıl eski olmak zorunda! (Günümüzden 8-10 bin yıl önce!) Kayadaki resimli anlatımlar yazıyla eş zamanlı. Üstelik Kayanın büyük ölçüde Türklük bilgilerini yok etmek amacıyla bozulduğu açıktır.

“Kyzlasov ne kayadaki şekillere ne de kendi kitabındaki şekle bile uymadan “kaya” uydurmuş! Belli ki bu yazıtın doğru anlaşılması Türk karşıtlarının karabasanı!”

Radloff, Thomsen, Kyzlasov ve diğerleri E 39 1 ve E 39 2 dizgelerindeki Hakas Türkçesinde yaşayan ‘Hünneş'(Güneş) sözcüğünü ‘kaya’ yapmışlar!

Bu uzun ve okurlarım açısından yorucu olacağını bildiğim çalışmayı eğlenceli biçimde doğrulamak ve sonlandırmak istiyorum. Çalışmada T, A, N seslerini yorumbilim alanını bile inceleyerek çözümlerimizi ortaya koymaya çalıştık değil mi? Şimdi bilgilerin özünü birleştireceğiz ve acaba sözcüğün anlamına ulaşabilecek miyiz? TAN sözcüğünü ele alacağız. T yeri toprak ve tamga ile, tanılık töz ile (anlamla) ilgili demiştik. Anlamlar yeryüzünde oluşur! A için devinim dedik. N için gök. Boyut düşüneceğiz. Gök devinecek aşağıya yani yere doğru! Ve yer TAN (yeri ağardı) dediğimiz yarı aydınlık sürece girer değil mi? Başka örneklerde verebilirim ama başka sesleri bilmek gerekiyor. Bu çalışma için bu yeterlidir umarım.

Çalışmam burada sonlanıyor. Umarım ki bu çalışma sonunda başta Türk okurlarım için “A” damgamız ve “Tanrı” sözcüğü bütün yönleriyle bütünlüğe ve açıklığa kavuşmuştur! Değerlendirme değerli okurlarımındır!

Çalışmayı karşılık beklemeksizin Fransızcaya çeviren sn. Deniz Oğuz hanıma içtenlikle teşekkür etmeyi borç bilirim. Katkısı çok değerlidir!

Yeniden anımsayıp soralım: Kimler Türkçe ile düşün bilim yapılamaz diyenler? Kim onlar bilmiyorum ama kendi adıma çok kolay ve zevkli olduğunu söylemeliyim. Onların akıllarının Türkçeye ermediğini düşünüyorum! Ya da Türklükle, Türkçeyle sorunlarının olduğunu; aralarının iyi olmadığını da!

Düşünmek ve bilim en iyi Türkçeyle olanaklıdır. Türkçe olmayan bütün sözcükler Türklük için virüs gibidir kanımca! Yalansız dildir Türkçe, olmayan görüngülere ad takmaz, doğaldır, açık kaynak dilidir. Biliyorum ki, dilin kökeni ve çok sayıda mitler Türkçenin yardımıyla anlaşılıp bilinir olacak. Bunları anlamak ve bilmek isteyenler önce Türkçeyi öğrenmeli! Bu konuda kuşkum yok! Özenci olmak olağanüstü güzel, düşünürken sınırsızca özgürsünüz; eğer kendinizde (buna) engel yoksa!

            Yaşasın ana ve ata dilimiz Türkçe. Türklükle, sevgiyle, aydınlıkla kalın. Gün(eş) ısıtsın, aydınlatsın hepimizi! Bu çalışmam yurdumuzda bilgisunar (internet) büyük katkılar sağlayan değerli yakınımı özlemle anarak sonlandırıyorum. Ekşi Sözlükhttps://eksisozluk.com › mustafa-akgul–130184

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarındır. Tümüyle alıntılanamaz. Bir bölümünden alıntı yapılacaksa kaynak belirtilmesi zorunludur.

Muhsin DURLU, Mart 2020, BURSA

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir