1-Giriş

Değerli okurlar, bu çalışmamızda yeniden Türk sözcüğünü işleyeceğiz. Sizi yanılttığım için üzgünüm; ama durum bunu zorunlu kıldı yine! Anımsayacağınız üzere çalışmalarımızda Türk sözcüğünün anlamının güneşe duyulan yoğun ilgi, bağlılık (inanç düzeyinde) olduğunu açıklamıştık. Türk ve Türkü sözcüklerinin hısım olduğunu da belirtmiş, anlaşılması için destek kanıtlardan biri olarak anmıştık. (1) K damgası için de sözcüğün yönü yani tümlecidir demiştik. Türkologlar konusunda fazla ümidim yok; siz değerli okurlarla olsun, konuyu işleyip noktalayalım. Umuyorum, sizler anlayacaksınız!

Ne demişti değerli dil felsefecisi Ludwig Wittgenstein? “Bütün bir felsefe bulutu bir damla dilbilgisinde yoğunlaşır.” Ne yazık ki kimliğimiz ve adımız olan bu minik sözcüğü bile ne dil bilimcilerimiz (!), ne Türkologlarımız (!), ne de felsefecilerimiz; özetle hiçbir akademik çevre kavrayamamış! Yerli-yabancı Türkologların hepsinin elinde oyuncak olmuş sözcük! Görüşüm bu, değerlendirme siz değerli okurlarındır.

2.1- Yapılmış çözüm örnekleri

Görsel 2.1.1.a (Eski Türk yazıtları, s.94)

KÜLTİGİN yazıtı, Doğu yüzü 3. dize,

Sağdan sola, “İDİ OKS (u) Z KÖK TÜRK”

Görsel 2.1.1-b (Eski Türk yazıtları, s. 8)

Bu damga ÖK / ÜK, KÖ / KÜ olarak değerlendirilmektedir!

Görsel 2.1.1-C (Eski Türk yazıtları, s. 8)

Not; “Görüldüğü gibi H. Namık Orkun Ö ve Ü damgalarını farklı çizmiş! Mantıklı olan da bu olmalı! Ancak, Atlas denilen, kaya üzerindeki damgaların kâğıda aktarıldığı belgelerde; ayrıca Orhun abecesinde yalnızca (  ) şeklinde yer almaktadır. Bu damga Ö ve Ü olarak değerlendirilmektedir! Soldaki, “Ö” olarak çizilen damgada sağ üst çizgi dik değil sağa eğiktir, açı daha büyüktür!

  • Prof. Talat Tekin

Prof. Talat Tekin’ in önerisi de çok benzer olup “İDİ OKS(u)Z KÖK TÜRÜK”

biçimindedir.

  • Prof. Muharrem Ergin

Önerdiği çözümün günümüz Türkçesine çevirisini “pek teşkilatsız GÖK TÜRK” olarak aktarmaktadır. (Orhun abideleri s. 14)

  • Kazım MİRŞAN

Diğer öneriler arasında en aykırı, ama buna karşın Türklük bilimiyle ilgili kişiler arasında, belki de akademik çevrelerin önerilerinden fazla yanlısı olan öneri budur kanımca.

Bu bölüm “ÖKÜK TÜRÜK” olarak önerilmiş, anlamı da “Rabbani Türk” olarak belirtilmektedir! (Bunlar için söylenecek söz bulamıyorum! Tümüyle dayanaksız, değersiz, üzerinde durulmaya bile değmeyecek türden ne yazık ki!)

  • Çözüm

Çözüm için H. Namık Orkun kaynaklı, 2.1.1.a görseli, yani “İDİ OKS (u)Z KÖK TÜRK” bölümündeki dizgeler ele alınacak. Önce dizgeye göre irdeleme yapılacak. Ardından diğer aşamalara geçilecektir.

3-Çözüm

3-1 İrdeleme

Burada asıl konumuz “Gök Türk” ad tamlaması olduğundan ilk yedi (7) damganın olduğu dizge kısaca işlenecek. Bu dizge için önerim,

“İDİ UKS(ı)Z” şeklindedir.

-Ünlü uyumuna da uygun olması nedeniyle bir (1) ve üçüncü (3.) damgaları “İ” olarak değerlendirmekteyim.

-Dördüncü damgayı da herkesten farklı olarak “O” değil “U” olarak değerlendirmekteyim! (Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve- gizemleri-yd-2360.html)

Gelelim asıl konuya, çalışmamızın konusuna. Bunun için dizgeyi yeniden çizip açımlamaya çalışacağız birlikte.

Görsel 3 değişiklik yapılmadan düzenlenmiştir) Sağdan sola KÖK (1, 2, 3), TÜRK (4, 5, 6, 7)

-Bir ve üçüncü tamgaların şekilleri görüldüğü gibi birbirinden ayrıdır; bu nedenle ‘kök’ şeklinde seslendirme ve çözüm akıldışıdır! farklıdır. “KÖK” seslendirmesi mantıklı değil görüşüme göre. Kazıyanlar açıktır ki neyi kazıdıkklarını bizden iyi biliyorlardı değil mi? Şekilleri ayrı kazımışlar!

Bu damganın ÖK / ÜK, KÖ / KÜ olmaması gerektiği görüşündeyim! lk damgaya çözüm bölümünde yeniden değinilecek

-İki (2) ve beşinci (5) damgalar Ö ve Ü olarak bilinmektedir.

Ancak 2.1.1.c görselinde iki ayrı şekil çizilmiş! Birbirinden farklı! Özetle eğer “GÖK” diyeceksek görselin solundaki damga olmalı.

“Ö ve Ü damgalarının, Orhun Anıtlarındaki, kaya yazıtlarındaki şekilleriyle, Atlas denilen ve kaya üzerinden damgaların kâğıda aktarıldığı belgelerdeki şekilleri kontrol edilmelidir!”

Aynı durum O ve U için de geçerlidir! “<” o, “>” u dur! Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd- 2360.html

“Ö ve Ü, O ve U ile bağlantılıdır. Kişi aklı devreye girdiğinde damgalar ve anlamları değişerek Ö ve Ü ye dönüşmektedir.

-Ancak 2.1.1.c görselinde iki ayrı şekil çizilmiş! Birbirinden farklı! H. Namık Orkun soldaki şeklin üstüne ‘V’ gibi aktarmış! Özetle eğer “GÖK” diyeceksek görselin solundaki damga olmalı.

-Aynı durum O ve U için de geçerlidir! “<” o, “>” u dur! Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd- 2360.html

“Ö ve Ü, O ve U ile bağlantılıdır. Kişi aklı devreye girdiğinde damgalar ve anlamları değişerek Ö ve Ü ye dönüşmektedir.

A ve E olarak bilinen damgada da durum aynıdır!

2.1.1.d(Eski Türk yazıtları, s. 8)

Görüldüğü gibi iki ayrı, birbirinin eşleniği damga vardır ve bütün atlaslarda bunlar kâğıda soldaki biçimiyle aktarılmaktadır! Görüşüme göre sağdaki “A” damgasıdır. Damganın birisi sağa ya da sola çevrilirse diğeri elde edilir!

Not: ‘A’ uzunca ve çok ayrıntılı bir çalışmada ele alınacak. Çünkü bütün dillerin ilk sesidir-yazacıdır; yazılı dilin başlangıcıdır! Bütün dillerde A’dan başlamak şeklinde deyim bulunmakta

3-2 Çözüme hazırlık

Sonunda çözüm aşamasına gelebildik! Ama bu noktalara değinmemiz zorunluydu. Çalışma ancak bunlar bilinirse bütünlüğe kavuşabilir; görüşüm bu! Yeniden görsel 3 ü ekleyelim.

Gizem dizgedeki ilk damgada düğümleniyor çünkü! Ağırlıklı onda. Bu sözcük “kök” okunamaz. Onu açıklığa kavuşturmalıyız. İlk damgayı aykırı bir biçimde önerip yorumlarken, diğer yandan da diyeceklerimizi değerli dil felsefecisi Ludwig Wittgenstein’ın “Bütün bir felsefe bulutu bir damla dilbilgisinde yoğunlaşır” önermesiyle örtüştürmeye-çakıştırmaya çalışacağız!

    Buradan ilkini, üç damgalı dizgeyi ayırıyoruz!

    Bu üç damga “KÖK” olarak çözümlenmiş bütün araştırmacılarca. Kazım MİRŞAN, “ÖKÜK! Bir ve üçüncü damgalar farklıysa nasıl “kök” okunabilir ki? Okunamaz! Yazıtı kazıyanlar o dönemdeki dili bizden iyi biliyorlardı kuşkusuz. Farklı çizmelerinin mantıklı ve açıklanabilir nedeni olmalı. Bu gerçek yok sayılamaz!

    3-3 Çözüm

    Şimdi de ilk damgayı ayırıyoruz! Çünkü kargaşa ya da sorun bu damgadan kaynaklanmakta!

    “Bu damganın ÖK / ÜK, KÖ / KÜ olmaması gerektiği görüşündeyim!”

    Bunu damganın neden böyle çizildiğinin yanıtını verilerek; ya da anlamının ne olduğunu açıklanıp, yorum bilimi açısından da irdelenerek bu yeni görüş kanıtlanmaya çalışılacaktır.

      Görüntü 3.3.1

      Sorun Orhun abecesindeki ince ‘t’ de (ortada) düğümleniyor. Karşımızdaki kişiye sağından sola, ardından yukarıdan aşağı bakıp gözlem yapıyoruz. Daha kolay kavramak için ününüze sol ayağınıza giydiğiniz terliği koyup düşünmenizi öneririm.

      Sağdan sola bakınca (1) sol ayağınızın yere değen dış çizgisi. Ardından yukarıdan aşağı bakınca iki dörtgen içindeki önce alttaki sol ayağınızın önünün sınır çizgilerini ve geriye giden iç sınır çizgisini görürüz. Ayağımız siyah dik çizgi yani yer üzerinde. Onu eklediğimizde ince ‘t’ ye ulaşıyoruz. Til, Türk, tepük gibi sözcüklerin ilk anlamlı sesine özetle.

      Bu dizgede “yer ile gök arasında kılınmış kişi” (Tür (ü)g deyişindeki neredeki (zarf) sorusunun yanıtı “G” ! Mavi kırık çizgi kişinin içinde bulunduğu oylum! Kişiyi saran gök! Yer iel gök arasında yaşarız; o oylumu kaplıyoruz değil mi?

      Sağda ise ayağın yandan görünüşü bu kez. Yere değen kıvrımlı bölüm ve üstündeki dik ayak. Onu kesen çizgi ise bu kez yer! Özetle bu damga Latin (!) diye bilinen ama Orhun abecesindeki ince “t” damgamızdan aşırma.

      WİTTGENSTEİN ’ı anımsayalım. “Bütün bir felsefe bulutu bir damla

      dilbilgisinde yoğunlaşır.” Ek olarak Orhun anıtlarındaki sözleri: Tanrı yerle gök arasında kişioğlunu; Türk’ü yarattı değil mi? *

      * Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındık ta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış” (Prof. Muharrem Ergin, KÜLTİGİN anıtı)

      Kaya üzerinde tabanı üzerinde duran Türk; üstündeyse kişioğlunun içinde bulunduğu oylum, yay gibi üzerimizi örten gök! Kaya ve üzerinde gök! Zaten bu iki ses Türkçede birbirinin yerine çok sık kullanılır, önlü arkalı seslendirilir.

      Güneş anlamının olduğu tamgalarımızda (NG ve K) yana çizgiler güneşin yönünü izleyecek şekilde sağdan soladır! Buradaki ÖK, KÖ / ÜK, KÜ denilen damgada (görüşüme göre “G”!) yan çizgi yine sağdan sola, ancak T ya da Türk ü örtecek biçimde sonlanıyor! Kişi ya da özdek oylumda kapladığı yerle tanımlanır! Türk o ve göğün içinde! Yerle gök arasında! Ü ve R eylem bildirir! Yön de “K” damgasıyla imgelenen güneştir!

      İşte gerçekler bu kadar kolay anlaşılır olmalı aslında. Bütün bir felsefe bulutu minicik bir dil bilgisinde yoğunlaşmış mı sizce de? Bu değerli dilbilimciyi de kutlamalı, Türkçe ana dili olmamasına karşın bunları görebilmiş!

      Artık en sağdakini okurlar yazmasam da çözebilirlerdi eminim. Bu Latin (!) damgası küçük “t” değil kesinlikle (Türk!); görüldüğü gibi aşırma!

      Yandan bakıldığında zemin-topuk ve yukarı giden ayak, üstündeki yatay çizgi ise bastığımız toprak! Dokunma yüzeyi! İşte size damgamızdan aşırılan küçük “t”!

      Bu damga aslında Türk damgası; Latin (!) değil! Orhun anıtlarında ve SÜLYEK KARAYÜZ yazıtında da gördüğümüz Türk damgasının aşırılıp değiştirilmiş tipi!

      Aynı ilişki “Ç” ve “Ş” damgalarımız arasında da çarpma yüzeyi olarak önerilmişti! Ç> Ş değişiminin nedeni de çarpma sesi ya da ateş (ataş) in ışığı gibi açıklanmıştı. (Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd- 2360.html)

      “Bu damgamız ÖK / ÜK, KÖ / KÜ değil “G”! Gök! Eski Türkçede (a)N sesleminin karşılığı günümüzde “gök” tür.”

      (*Sümerlerin göklerin Tanrısının da “AN” olarak biliniyor! İşe bakın siz! Bilimsel düşüncede denk gelme olmamalı değil mi? Denk gelmede sözcüğünün anlamında da denklik var ayrıca)

      Sağdan sola, ardından yukarıdan aşağıya düşündüğümüzde yer (kaya) üstünde tabanıyla(t!) dik duran Türk yaratılmış ve onun üzerinde gök! Orhun yazıtlarında denildiği gibi; yer(le) (y, g, k, j) gök (K tamgası, kün ya da gündür) arasında Türk!

      Not: Önceki çalışmalarımızda Yerle Güneş (K) arasındaki boşluk gök olarak tanımlanmıştı. Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/gok-girsin-kizil-ciksin-yd-2541.html. Bu noktayı unutmayalım!

      Şimdi gelelim dizgenin 4-7 bölümüne; Türk olarak çözümlenen bölüme.

      • Dördüncü tamga ‘T’
      • Beşinci tamga ‘Ü’

      -Altıncı ‘(e) R’

      -Yedinci damga yine 3 numaralı damga; güneş anlamındaki “K” olmalı. Başka yazıtlarda (TUNYOKUK) “K” damgasıyla kazınmış, Türk sözcüğü örnekleri bulunmaktadır! (8)

      Görsel 3.3.3 TUNYOKUK yazıtı güney yüzü (8) den alınmıştır.

      İlk dizi TÜRK / BUD (ı) N (sarı çember içindeki damga “Ü”, koyu kırmızı alandaki damga ince “K”, mor çevrili alandaki damga “U” dur. BUD (ı) N göklerin yerdeki parçası, ulus anlamındadır. B özne, N tümleçtir.

      Görselde sarı çember içindeki damgalar “Ü”, kırmızı çember içindekiler ise “Ö” damgasıdır; damganın sağ üstünde yukarı sağa giden çizgi soldaki uzun dik çizgiye paralel değil (açılar ü’dekinden geniştir!)

      “R ve ardından k, t gibi ünsüzler olduğunda sözcüklerimizde, R den sonra gelen damganın anlamı neyse, ona güçlü bağlılık, tutku, güçlü devinimler düşünülmelidir! Yeniden söyleyelim mi? Türk sözcüğünü tanımlayan belirleyici özellik tümleç olan güneşle ilgilidir!”

      Bir örnekle sonlandıralım; değilse bitmeyecek yine Türkümüz! Türklerin simge canlısı kurttur bildiğiniz gibi. Pek çok özelliğiyle öne çıkar. Zeki, bağımsız yaradılışlı, tek eşli, yırtıcı ya da keskin dişli gibi. Ama sözcüğün kökeni için R ve T damgaları önemlidir. Kurt sözcüğünün kökeni için, T toprak ve taban, “R” de kararlılık ve tekrar olarak düşünüldüğünde, canlının yiyecek (av) için günde 100 km (yüz) km uzaklara kadar gidebilecek kadar dayanıklı olduğu anlaşılmalıdır. Kurt öyledir. Türk insanı ve askeri de dayanıklılığı ile tanınmaz mı?

      Siz değerli okurlarıma az nefes aldırmaya çalışayım. En güzel ürken hayvan eşektir! Ürkmek eylem. R ve K var yine. Çevrenizde sorup bilgi alabileceğiniz tanıdıklarınız vardır umarım. Az yaramaz bir çocuk olarak ilk gördüğümde çok ilgimi çekmişti ve iyice anlamak için birkaç deneme daha yapmıştım! Ürken eşek boynunu göğe güneşe doğru o kadar hızlı kaçırır ki yana ve yükselterek; eğer yakınında birisi varsa kafası çarptığında kişi yerdedir kesinlikle! Sakın eşeğin yanında, kafasına yakın bir kişi dururken kolunuzu gözüne doğru uzatmayın, hele hızlıca! Kolunuz o hızla eşeğin görüş alanına girdiğinde tepkisi çok hızlıdır; ürker!

      Irk sözcüğünde K yine güneştir ve sözcüğün kökeni de bununla; canlının güneş karşısındaki konumuyla ilgilidir. Bu konum canlının “ırk” dediğimiz niteliğini belirler.

      Kürk. Yine Kaya da yaşayan kokona hanımların üzerinde onlar üşümesin diye sık tüyleri güneşe doğru uzanan nesnelerdir. Dil kavradıklarımızın, olan bitenin izdüşümü olmalıdır.

        Çalışmamız sona erdi. Kısaca özetleyelim.

        4-Sonuçlar

        -Görüldüğü gibi dille ilgili çözemediğimiz soruların yanıtları aynı dilin sözlerinde gizlenmiş olabilir. Atalarımızın düşünceleri, kavrayışı çok boyutlu ve açık!

        -Orhun abecesindeki özellikle ünlü damgalarımızın yeniden kontrol edilip yorumlanması gerektiği kanısındayım. Yeterli örnek şimdiden verilmiş oldu umarım ki!

        • “T” damgamız Latin (!) değil Türklerindir. Tanrı sözcüğü 20 bin yıllıksa T de o kadar yıllıktır. Türk sözcüğünün kökü “Tur”, Dil (t), Türkçe örneklerindeki “T” Türk damgasıdır. Oradan buradan alınma değil. T anlam da taşıyan ana damgalarımızdan birisidir.
        • Türk sözcüğünün çözümü için Kazım MİRŞAN beyin “ÖKÜK TÜRÜK” önerisi mantıksızdır görüşüme göre! Hele ÖKÜK TÜRÜK “Rabbani Türk” demektir yorumu zaman ilgisi düşünüldüğünde bile mantıksız olur. O dönemde Türklerde semavi denilen dinler yoktu henüz!
        • Çözüm önerimiz “IDIUKS(ı)Z / GÖK / TÜR(ü)G (R ve ‘G’ arasında “ü” düşünülebilir, ama ses düşmesi de var!)

        *Gök sözcüğünden sonra damga ayırma imi var! Bu nedenle nasıl Göktürk gibi birleşik okunabildiğinin de sorgulanması gerekli kanımca. UKS(ı)Z sözcüğünün de nasıl sahipsiz, teşkilatsız anlamına geldiğini anlayabilmiş değilim. Tam bir kargaşa var bu sözcük konusunda! (9)

        Not: Bir söyleşi sırasında sayın Prof. Dr. Ahmet Buran eski Türkçeden özdeyiş yazmıştı. Kendisine Türklük adına borçlandık. Sözler şöyle:

        Ukuş kadrini hem ukuşlug bilir

        Bilig satsa bilge biliglig alır (Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip))

        “Aklın kıymetini yine akıllı bilir; bilgenin sattığı bilgiyi de bilgili alır

        Özetle ‘UKUŞ’ akıl demekmiş; ne güzel sözcük. Şimdi anlamını yitirmişiz ne yazık ki! Kun (eş) in ışına yönelmek gibi düşünüyorum anlamı. UKSIZ bu durumda akılsız yönetim demek oldu! Karmaşada giderilmiş oldu umarım.

        https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1792837 , s.10/20 (KB 470)

              Bu durumda son tamga ‘G’ ve sözcük ‘Tür(ü)G’! Gök (altındaki) Tür(ü)g (ler)! İdi Uksız gök Tür(ü)g! Yerle gök altında kılınmış; göğün çocukları Tür(ü)g(ler) uksız (akılsız) imiş! Akılsızlarmış, iyi yönetilmiyorlarmış. K yı zaten güneş olarak önermiştim. Bu durumda ‘ukuş’(akıl), güneşin ‘uş’ığının kişiyle bir olması, ‘uksız’ (akılsız) ise uzaklaşması, güneşin yitirilmesi olarak anlaşılıyormuş!

        Tür(ü)g: Göğün çocukları Türkler; budun, zarf ile ilgili sözcük!

        Türk: Bu buduñ’un yönü; tümleci yani güneş! Böylece Türkler gökteki güneşin; Tañrı nın çocuklarıdır!

        Özetle Orhun yazıtlarının yeniden çalışılması zorunlu görüşüme göre! Kaya üzerindeki damgaların kâğıda aktarıldığı belgeler kontrol edilip düzeltilmeli!

        Türk ne demektir sorusu için öne sürülen; türeyendir, töresi olandır, güçlü (TORK) olandır, kök (? Popova ) benzeri öneriler temelsizdir, yakıştırmadır görüşüme göre. Gerçekle ilgili değil; ek olarak Türk gibi bir ulus adı için bile çok sayıda anlam -köken önerisi sunulması bile akıldışıdır! Ayrıca DLT kaynak gösterilerek, Türklere adını Allah vermiştir gibi din kaynaklı, hadislerin kaynak gösterildiği açıklamaların bilimsel düşünceyle, Türklük bilimiyle ilgisi yok kanımca; tamamını anlamsız bulmaktayım. Bu çabaları bazı amaçlara yönelik, yanlı, DLT çığırtkanlığı olarak değerlendirmekteyim. Hepsi değersizdir! Görüş okurlarındır.

          Şimdi de azıcık ortalığı karıştıralım mı? Ortaya atalım kayayı ve ne yapılacağı düşünülüp dursun! “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı‘yla birlikteydi ve Söz Tanrı‘ydı. Başlangıçta O, Tanrı‘yla birlikteydi. Her şey O‘nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey Onsuz olmadı. Yaşam Ondaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi”. Demişler! Ne demek istediler acaba bu akıllılar?

          (Bakınız, https://incil.İnfo/arama/Yuhanna+1:1-18)

          Tanrı sözcüğündeki “T” ve “N” (gök) damgalarını sanırım ve umarım anlayıp bilmeye doğru yaklaşıyoruz. Değişkenlerin yüzde kırkını çözümledik sayalım kendimizi. Felsefeciler, din bilimciler, şimdiye kadar pek sesi çıkmayan ya da cılız çıkan dil bilimciler, dileyen herkes konuyu (Tanrı) sil baştan düşünmeye, yüzde kırk dil verisiyle yeniden başlayabilir! Özenci olarak şimdilik bu kadar katkı (?) yapabiliyoruz!

          Not: T’ler için hem ince sesli olanı hem de kalın sesli olanı için ayrıca ayrıntılı bir çalışma düşünmekteyim. Çok iliğiniz çekeceğinden kuşkum yok!

          -Hiç kuşkum yok! Türkçe ilk dildir. Bunun kanıtlarını her yeni çalışmada birlikte göreceğiz! Yeniden anımsatıp soralım: Kimler ki Türkçe ile felsefe yapılamaz diyenler?

          Kim onlar bilmiyorum, ama çok kolay ve zevkli olduğunu söylemeliyim kendi adıma! Onların akıllarının Türkçeye ermediğini düşünüyorum, ya da Türklükle, Türkçeyle sorunlarının olduğunu; aralarının pek te iyi olmadığını!

          Felsefe en iyi Türkçeyle yapılır. Yalansız dildir Türkçe, olmayan görüngülere ad takmaz, doğaldır, açık kaynak dildir. Biliyorum ki dilin kökeni ve çok sayıda mitler Türkçenin yardımıyla anlaşılacak, bilinir olacak. Bunları bilmek ve anlamak isteyenler kanımca önce Türkçe öğrenmeli. Bu konuda en küçük kuşkum yok! Özenci olmak olağanüstü güzel, düşünürken sınırsızca özgürsünüz; eğer kendinizde (buna) engel yoksa.

          Yaşasın ana ve ata dilimiz Türkçe!

          Türklükle; sevgiyle, aydınlıkla kalın. O ya da Gün (eş) ısıtsın; aydınlatsın hepimizi!

          Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.

          Bursa, Ağustos 2019

          1-T.D.K Eski Türk Yazıtları, Yazan H. Namık ORKUN, İstanbul Devlet Basımevi, 1936

          A MİRKAMAL – Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) … – dergipark. org.tr

          One comment

          1. […] Dil ve düşün bilim (5) – Onur Bilge Durlu […]

          Bir yorum yazın

          E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir