Dil Düşün Bilimine ve Göstergebilime Giriş – 1 – Gök Girsin, Kızıl, Çıksın

Giriş
Bu çalışmamızda Orta Asya Türk edebiyatı eserlerinde sıkça karşılaşılan bu ant içme deyişine (yine) bilinenlerin dışında yaklaşımla; hiç değinilmemiş anlamlar yükleyeceğiz. Bu çalışma aynı zamanda siz değerli okurlara önceki yazılarımızla çağrışım yaptırmayı, dağarcığımıza katılmış olanları pekiştirme ve yenilerini eklemeyi de amaçlamaktadır. Özenciyiz, yazılarımızda zevk almaya çalışmak bırakamayacağımız biricik alışkanlığımız.

Görüntü1(‘Paint’ programı ile düzenlendi)
https://www.posta.com.tr/galeri/gunesin-dogusu-gorsel-solen-sundu-2573253

Boşluktaki tamgaları yukarıdan aşağıya, soldan sağa açıklayalım sırasıyla

(Yeni Türk abecesi)      (İnce ses karşılığı)            Kalın ses karşılığı

N                                        (e. .) N (e. .)                        (a. .) N, N(a. .)

G                                        (e. .) G (e. .)                  (a. .) G, G(a. .)

NG                                           –                                       –

K                                              –                                   (a) K, K(a. . )

K                                        (e. .) K, K (e. .)                      –

Tañrı kavramsal yazısı (ideogram) (yer, gök, güneş)

Önce dil tanımımı ekleyelim. Betke * bu tanım çerçevesinde ilerleyecek çünkü.

  • Betke (makale), Tarık Konal, Bize öz Türkçe yaraşır, Ankara 2022, İzan yayıncılık, 14.bası

“Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak, birey olarak kavrayabildiğimiz, olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-oylum), yön ve devinim ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde, şekiller ve sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!” 1 

  1 (https://dilin-gizemi.net/index.php/2024/03/09/gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri/)

Bu noktada dil tanımıma uygun biçimde yazıtları, tamgaları. ‘kavramsal yazı’ örneklerini, özetle dili doğru anlamak için yöntemimi (düşünme) yeniden aktarıyorum:

 “Dili doğru anlamak için yaşamı sağdan sola, ardından yukarıdan aşağıya kavramaya çalışmak zorundayız. Böylece yaşamın ve dilin oluştuğu çevre ya da yüzey-oylum boyutlarını, hem de geçmişten günümüze gelen zaman boyutunu(değişken) tanımlamış oluyoruz. Bunları devinimle birlikte gözlemleyerek oluşan anlamları, onları simgeleyen sesleri ve son olarak bunları yazılı dile taşıyan tamga (yazaç, tanılık töz) dediğimiz soyut göstergeleri kavramaktayız. (Onur Bilge DURLU)”

Şimdi bu ilkeyi görüntü 1’e uygulayalım. Kendimizi görüntünün yani yerin, güneşin, göğün dışında; onlardan bağımsız konumlandırıp gözlem yaparak gördüklerimizi kavrayıp onları gösterge olarak önermeye çalışacağız.

1-Sağdan sola baktığımızda ilk göğü görüyoruz değil mi? ‘ ) ‘ biçiminde soyutlaştırdığımız Orgun abecesindeki (a)N yani gök.

2-Yukarıdan aşağıya bakınca sarı güneşi ve gözümüze gelen ışınlarını. Doğduğu ya da yükseldiği için yönü ‘ ↑  yani ‘UK’ gibi gösterdim. Orhun abecesindeki ince ‘ K ’ !

3- Aşağı düşünmeyi sürdürürsek yeri ya da kalın ‘K’ dediğimiz yer’ i, görürüz.

Bu aşamada bu gördüklerimizi soyutlaştıralım. Orhun abecesindeki (a) N, NG, ince K tamgalarını görürüz değil mi? Kavradıklarımızı çizerek soyutlaştıralım.

Görüntü 2

Solda Orhun abecesindeki çift ünlü NG tamgamız. Gün doğarken ufka baktığımızda güneşin ışıkları gözümüze doğru gelir ama biz yerküre kendi çevresinde soldan sağa doğru döndüğü için doğudan (sağdan) doğar ve zaman ilerledikçe yükselir gibi algılarız şekildeki gibi. NG nin anlamının oluşumu budur. Gün, küñ, hün sözcüklerimiz bu göstergeyle ilgilidir. Mavi dikin ortasında yer bulunmakta; biz yerdeyiz ve bu biçimde algılarız!

Sağda Orhun abecesindeki ince K! Bu kez güneşin ardına geçmiş gibi yukarıdan aşağıya düşüneceğiz. Üstteki çizgi güneşi (küneşi) simgeler. Altında ise yer! İşte G > K dönüşümü!

Görüntü 1’i düşünerek Orhun abecesindeki ince K ‘yi açıklayalım. Ufuklara doğru baktığımızda önce yeryüzünü ( kalın K), sonra göğü ya da (a) N’ ı ( ‘ ) ‘ ), sonra Güneşi ( ince K) görürüz ve ikisi de gökyüzü dediğimiz boşluğun içindedir!

Görüldüğü gibi soldaki NG göstergesinin mavi dik göğü, sola yükselen kırmızı ise güneşi simgelemektedir. Angara, Tengri, Tengere, denge, Cengiz. .  .

Göğü, güneşi, yeri yorumladık, göstergelere dönüşümü ya da soyutlamayı açıklamaya çalıştık.

Şimdi bu çok bilinen deyişimizi Türkçe açısından irdeleyelim. Günümüzde bile and olsun (göklere) diyen Türkleri Anadolu’da görebiliriz. Belki “gün tanık olsun” (yaptıklarıma) diyenleri bile. Yakın geçmişimizde bu deyişin söylendiğine tanık olan kişilerden biliyorum.

GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN

Anlambilim Ve Yorum Bilimi Önerisi

Görüntü 3
https://www.serenti.org/turklerin-tarihe-biraktigi-iz-balbal/

Gök girsin kızıl çıksın deyişinin bilinen anlamı, genel onay alan anlamı kısaca; “eğer sözümde durmazsam bu çelik (kılıç) bedenime gök gibi girsin; kanıma bulaşarak kızıl (kırmızı) çıksın” şeklindedir. Ant içme kılıcın kabzası tutularak yapılır, su verilmiş çelik mavimsidir!

Bilgilerimize göre ant içme ya da kan kardeşliği öncül Türk boylarında görülmektedir. İskitler; Hunlar; Göktürkler bu boylardandır ve İskitlerin (MÖ 800) bu uygulamayı yaptığı bilinmektedir. Ant içilirken Tanrı adı da anılmaktadır. 2 

2 https://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/ilhami_durmus_turk_kultur_cevresinde_ant.pdf?ysclid=luhbo88iej622586875

İlkin gök ve kızıl sözcüklerine dilimiz açısından kısaca bakalım,

TDK Güncel Sözlükte gök’  (https://sozluk.gov.tr/)

1- İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay.

2-Yeryüzü üzerine mavi boşluk gibi kapanan gök kubbe, sema

3- Sıfat. Gökyüzünün denizin rengi; mavi ya da yeşile çalan mavi

4- Sıfat. Bu renkte olan; olgunlaşmamış

https://www.etimolojiturkce.com/kelime/g%C3%B6k#google_vignette ‘den:

Kelime Kökeni

Eski Türkçe kök “gökyüzü” sözcüğünden evrilmiştir. Eski Türkçe sözcük Eski Türkçe yazılı örneği bulunmayan *kö- “kalkmak, yukarı olmak” fiilinden +Ik sonekiyle türetilmiştir.

Tarihte En Eski Kaynak

Kök “gökyüzü. Mavi ” [ Orhun Yazıtları (735) : üze kök teñri asra yağız yer kılındukda [yukarıda mavi gök aşağıda kara yer yaratıldığında] ]

TDK Güncel Sözlükte ‘kızıl’ (https://sozluk.gov.tr/)

1-isim. Kızıl

2-Sıfat. Bu renkte olan

3- Sıfat. Aşırı derecede olan

4- Komünist

5- Hastalık

6-Altın

Etimoloji Türkçe com kayıtlarına göre

Kızıl/ Kızğıl / Orhun yazıtları (735)

Kelime kökeni kızığ ”kırmızı” sözcüğünden IL sonekiyle üretilmiş denilmektedir.

Bu iki sözcüğünde kökenine kuşkulu bulunmasına karşın değinilmeyecektir.

Sav: Gök sözcüğü için TDK güncel sözcükte verilen anlamların dışında; Yer (GAYA, GEO, KAYA) ve GÜN (KÜN) arasındaki boşluk olarak değerlendirilecektir! (Görüntü 2’deki yer ile güneş arasındaki eflatun alandaki bölüm)

Görüntü 4

Üstte Orhun abecesindeki NG çift sesli tamgamız ile ince ‘K’ ilişkisi çizilmiştir. Sol altta and kadehi ve kılıçlı ata balbalları. Sağda ise ise NG damgasının Oğuz Kağan duruşuyla özdeşleştirildiği fotoğraf üzerine çizilmiş görseldir; Büyükbabam!

*Not: Balballarda yine güneşle ilgili başka bilgiler bulunmaktadır. Ayrı bir çalışmada değinilecek bu ayrıntılara.

Adı ne olursa olsun (Oğuz duruşu, and duruşu, Oğuz Kağan duruşu; mason (!) duruşu, gönül duruşu. .) tamamında el gün-kün (eşle) ilgilidir. Türk sözcüğünün anlamının -kimliğinin özü sözcüğün yönü (tümleci) olan ‘K’ (ince) ile ilgilidir. ‘Türk’, gökteki güneşe tutkuyla ürüyen (seslenen) bilge soyumun adıdır özetle!

Sol üst “NG”. Mavi dik yukarıdan aşağı inen gök ya da (a)N, (ha)N. Yukarı sola doğru eğik (kırmızı) çizgi ‘GÜN’ ! Gökyüzüne baktığımızda yukarı doğru güneşi görürüz değil mi? Aslında bu kadar açık!

Bildiğiniz gibi Türk kaya yazıtlarında çözümleme ya da düşünme yönü sağdan sola sonra yukarıdan aşağıyadır. Başlıyoruz düşünmeye.

Gece karanlıktır. Sabah şafağın atmasıyla birlikte gökyüzü aydınlanmaya başlar ancak renksizdir başlangıçta. Karanlık önce gri tonlara döner ardından aydınlığa bırakır yerini.  Sonra güneşin ışıkları yeryüzüne ulaşmaya başladıkça göğün maviliği daha çok belirmeye başlar. Gök sanki girercesine yeryüzünün üstüne çöker. Başka deyişlerle ‘gün ağarır’, ‘şafak atar’! Yazımızın konusunda denildiği gibi “GÖK” girmiş oldu mu sizce de? Yine önce ufukta güneşin altın sarısı ışıklarını görmeye başlarız ve güneş yükselmeye başladıkça; yukarı sola doğru kaydıkça “KIZIL” çıkmış oluyor mu sizce de? İşte “gök girdi kızıl çıktı”!

Umarım okurlar bu noktada dil tanımını anımsamaya başlarlar.

     “Görüşüme göre mavi çelik bedenime girip kanımın renginde kızıl çıksın deyişi atalarımızın bu bilgisinin ikincil yorumudur; inançlarına benzetme yapılmış hoş bir biçimde!” Ayrıca gök ve güneş Tañrı (Tengri ya da) bilgimizle ve ona bağlılık demek olan inancımızla ilgili olduğundan Tañrı anılmış olmaktadır!

Görüleceği gibi Türk yazıtlarının çözümlenmesindeki mantık ya da yöntem bu deyişle örtüşüyor. Gökler yukarıdan aşağı giriyor ya da iniyor; Gün de sağdan sola yükselerek kayıyor! Başka deyişle ‘çıkıyor’ !

Dilin ya da sözcüklerin özdeklerin ve olan biten her şeyin ‘İZDÜŞÜM’ olması gerektiği savını yeniden analım bu noktada!

Kanımca başkentimiz Ankara’yı  “ANGARA” şeklinde söylesek bile kusur işlemiyoruz. Sözcük görüşüme göre göğü güneşi (gökteki güneşi!) arayanların yaşadığı kent anlamını taşımaktadır!

Yine günümüzde İslam’la ilgili olduğu sanılan önce sağ eli kullanmanın önerilmesi, önce sağ ayağın atılmasının önerilmesi gibi davranışlar doğrudan Güneşle ilgilidir. Türk inancı, töresi ve derin bilgisiyle ilgilidir. Güneş sağımızdan; doğudan doğar! Sola doğru yükselerek çıkar! Kavramların oluşması ve dilin biçimlenmesi bununla da doğrudan ilgilidir. Örnekler bunu kanıtlamıyor mu?

Yeniden görüntü 4’ü ekleyelim.

Şimdi sırada en zevkli olacağını umduğum sağ alttaki görüntü. Büyükbabam, yaşadığı dönemde siyah-beyaz çekilebiliyordu fotoğraflar. Onun üzerine ‘paint’ ile NG tamgamızı yerleştirdim.

Bu görseldeki duruş Oğuz Kağan duruşu; Bilge Kağan duruşu olarak bilinmektedir. Bu duruşu Atatürk’te de görmekteyiz. Türk ata inancını henüz tümüyle yitirmemiş başka atalarımızda da! Günümüzde bu duruşun anlamı konusunda İslâm etkisiyle gerçekle ilgisi olmayan yorumlar yapılmaktadır. Bir bölümü duruşu mason duruşu olarak nitelemekteler! Karşı gruptakiler ise İslam tasavvufu ile ilişkilendirerek “mümin kulumun kalbine sığdım, kalbim bu değerler için atıyor” gibi değerlendirmektedirler.

İki yorumun da gerçekle ilgisi yok kanımca. Bu damgaların ve duruştaki şeklin gerisinde atalarımızın inancı ya da Türk inancı; Tañrı bilgimiz gizlidir! Görüntünün anlamı atalarımızın inancına ya da Tañrı inancına bağlıyım demek olmalıdır! Çünkü o çağlarda henüz semavi denilen dinler bilinmemektedir. En azından Türklerin dinlerle ilgilerinin olmadığı söylenebilir. Balballarda binlerce yıl öncesinden bilgi aktarımı bulunmaktadır!! Kaya yazıtlarının çözümü çalışmalarımızda görüldüğü gibi Güneş sözcüğü sıkça kullanılmış; Türklerin Güneşle ilişkisi de açıktır ayrıca! (bakınız, blog, üç çalışma)    

Daha da ileri gidilerek yeni bir sav öne sürülebilir:

“Türk söylencelerindeki Oğuz Kağan Güneş ile bağlantılıdır!”

Özenci olmak bu ve çok güzel! Sınır yok düşünmede! Bu sav düşünceme göre doğrudur; kuşkum olmadığını bile söyleyebilirim! Bu konu uzunca bir betke ya da kitap yazılacak kadar geniş kapsamlıdır. (ilerde bu konuyu çalışacağımı umarım!)

Bir söyleşisinde değerli büyüğüm Sn. Oktay Sinanoğlu Türkçedeki “GÖNÜL”  sözcüğünün başka hiçbir dilde karşılığı yok demişti. 3

https://www.youtube.com/watch?v=JLDgZWrnESk,  Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU

Bu çok düşündürmüştü o zaman bile beni; neden diğer dillerde bir sözcüğün karşılığı olmaz ki?

Nedeni bu sanırım! Atalarımızın doğayı kavrayışındaki derinlik ve güzellik! TÖRÜK TÖRE, TÖRÜ ya da inancı. Hepsiyle’ de ilgilidir! Görselin sanki arkasından izler gibi ya da kendinizi görsel yerine koyarak düşünmelisiniz! Karşımızda bir fotoğraf var! Yine aynı mantıkla düşündüğümüzde elimizin (L) altında gök “N” ve “G” (ün, güneş) var!

         L   

    (ü) N  

    (ö) G  ↓  

 Yukarıdan aşağıya L, N, G! Gökyüzünü ve Gün’ü görüp düşünerek elinizi yüreğimizin üstüne koyuyoruz! Yüreğimiz yaşam kaynağı güneşi simgeliyor, onunla özdeşleştirilmiş.

Türk duruşu diye bildiğimiz; ama ne yazık ki günümüzde de derinliğini ve güzelliğini unuttuğumuz atalarımızın duruşu! Türk Güneşle yoğrulmuştur neredeyse desek abartmış olmayız görüşüme göre.

     Gönül göğü ve güneşi sevmek, gökteki güneşi sevmek! Bu aynı zamanda bilinci de içeren bir sözcüktür! ‘Bedenimizle ilgili bir ilgi ve sevgi değil; aklımızla değerlendirerek ulaşılan ilgi ve sevgi!’(Prof. Dr. Niyazi KAHVECİ benzer şekilde bunları çok güzel anlatmaktadır. Değerli olan budur! 4

4 https://www.youtube.com/watch?v=D71Otbg93ug, Prof. Niyazi KAHVECİ

Güneş sıcaktır ısıtır, aydınlatarak görmemizi sağladığından bilgilendirir; yaşatır. Gönül verdiğimiz insanlar da öyle değil mi? Gönül verebildiğimiz kişilerle birlikte olmak; yaşamak isteriz değil mi? Kanımca Türk inancı ile gönül sözcüğünün anlamı örtüşmektedir! O duruş Türk inancının çok güzel bir anlatımı!

Son olarak Atatürk’ün Güneş Dil Kuramına değinelim mi? Yoktur (!) böyle bir kuram, Atatürk yanlışlığını görüp bırakmıştır (!) denilen kurama?

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir