Bu blog dil ile ilgili yanlış bilinenleri, bilinmeyenleri ya da gizemleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştur.
Bütün bir felsefe bulutu bir damla dil bilgisinde yoğunlaşır! (L. Wittgenstein)
- Giriş
Anımsayacağınız üzere, önceki çalışmada (http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-felsefe-yd- 2650.html) dilin kökeni ve oluşumu konusunda küçük bir sav önerilmişti. “Ok” savı!
Seslemin nasıl oluştuğu konusundaydı; bu savımız ayrıca ilk çalışmadaki (1) dil tanımımıza da (2) uygundur görüşüme göre; onu doğrular! Çalışmanın amacı da buydu! Eğer dil tanımının çerçevesi doğruysa denilenlerin tamamı karşılıklı uyuşmalı; birbirini doğrulamalı; sizce de öyle olmalı değil mi?
- http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd- 2360.html
- “Dil, ilk kez dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak; birey olarak kavrayabildiğimiz; olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay-hacim), yön ve devinim ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde şekiller-sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!”
Bu çalışmada anılan bilgilere dayanarak, yeni tanımaya çalıştığım değerli dil felsefecisi L. VİTGENŞITAYIN; başlıktaki sözleri-önermesi işlenerek örneklerle doğrulanmaya çalışılacaktır. Dilin kökeni için neden sorusunun değil, ama nasıl olduğunun açıklanması amaçlanmaktadır. Bütün bir felsefe bulutu nasıl küçük bir dil bilgisinde yoğunlaşır ki? Neden sorusunu dilin kökeninin anlaşılması için ilk ve zorunlu adım; nasıl’ ı ise ikinci aşama olarak görmekteyim. Şimdilik, bu konuda nasıl sorusunun yanıtlarıyla yetinilecektir.
2- G damgasının köken, anlam, yorum bilim önerisi
2.1- Damgayla ilgili kaynak görseller
2-1.1 Güdül Salihler köyü kırsalındaki ideogram
http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd-2360.html (Somuncuoğlu, Servet, 2012, Damgaların göçü-Kurgan, İstanbul, Fabrika Basımevi, s.136, Yazıtlı Pano)
- http://www.dagarcikturkiye.com/gurbelcin-gurval-jin-uul-yaziti-cozumu-yd-2549.htmlgörsellerindeki 1 ve 2 numaralı alandaki iki ideogram da aynı anlamdadır; “güneş”; ya da “ÜNGEŞ” !
- Sülyek Karayüz yazıtı E39 1 E39 2 dizgeleri (üst1, alt 2)
TDK Belleten, Leonid R. Kızlasov-İgor L. Kızlasov, Sayan-Altay Türklerinin yeni Runik yazısı (85-136. sayfalar), 1990, Ankara, s.87
http://www.dagarcikturkiye.com/tuva-ozerk-cumhuriyetindeki-sulyek-karayuz-yazitini- anlamak-yd-2387.html
2.1.2.2 Sülyek Karayüz yazıtı
Kızlasov, Leonid R. – İgor L. Kızlasov, Sayan-Altay Türklerinin Yeni Runik Yazısı, çev. Muvaffak Duranlı, [1994] 1990, s. 85-136, sayfa 91
Not: Bu çalışmanın 93. sayfasında damgaların olduğu çizelge incelendiğinde araştırmacıların tümünün sarı çizgiyle çevrili alandaki şekli, görselde olduğundan farklı; değiştirdikleri, kusurlu biçimde Orhun abecesindeki kalın “K” olarak değerlendirdikleri görülmektedir!
2.1.2.2 görselindeki sarı çizgiyle çevrili alandaki şekil tablo 1’deki leylak çizgiyle çevrili alandaki damgalar değildir! Bu şekil Orhun abecesindeki kalın “K” da değildir!
Bu damga (ideogram) bu yazıtın E39 1 ve E39 2 dizgelerinde de vardır. Menkü kaya (!) ve Bengi kaya (!) demişler (!). Thomsen’den başlayan bütün araştırmacılar bu bilimsel (!) çalışmada görüldüğü gibi aynı düşüncede birleşmişler! Bu çalışmada denilenlere katılmıyorum; okunamaz denilmiş; öyleyse bunları kestirme (tahmin) gibi değerlendirmekte sakınca yok kanımca! Artık bunlara dayanarak ‘Bengütaş’ masalları uydurulur durur! Çok acı! Güneş sözcüğümüzü yada bilgimizi kaya olarak değiştirip gizlemişler!
Bu ideogram “NGİŞ” tir görüşüme göre! Sağındaki 8 numaralı üçlü ideogramla birlikte çözümlenmiştir. 8 ideogramı ayrı bir çalışmada işlenecektir umarım ki!
http://www.dagarcikturkiye.com/dil-felsefesine-giris-yd-2588.html
Özet olarak ekleyelim: Çemberin içi yeryüzü, mavili çemberle çizilmiş alanın dışı ise göklerdir. Göklere “AN” diyoruz Türkçede. Örnek: K EŞ AN. K kaya / EŞ eşleşmiş, görünen
/ AN gök! Keşan geniş bir ovadaki bir tepe üzerinde kurulmuş ilçemizdir.
Görsel 2.1.4
http://www.dagarcikturkiye.com/gok-girsin-kizil-ciksin-yd-2541.html
Çalışmada açıklanıyor damgalar; bu nedenle kısaca değinmekle yetinelim. Soldaki şekilde mavi dikme gök; dünya da soldan sağa döndüğü için güneşin doğuşunu sağda ya da doğuda görürüz; ardından güneş dönüş yönünün tersine sola kayarak ve yükselerek devinir; 2 numaralı çizgi bu devinimi gösterir.
Ortadaki damgada soldakine ek olarak 3 numaralı kahverengi var. Bu ufka doğru bakınca gördüğümüz yeryüzünün ufuk çizgisidir! Türk yazıtlarındaki düşünme mantığına göre bu kez üstte (2) KÜN (eş); alttaki 3 ise GER, GAYA, GEO oluyor; değişimin nedeni bu.
Görsel 2.1.5 https://youtube/R0ySzqZn1qE?t=22 Dünya-Güneş-Ay/ 1.sezon 4.bölüm
Bu görseller videodan alınıp internete yüklenmiş. Kaan beye teşekkür ederim bu güzel görseller için.
2-2 Çözüm
Çözüm için bu görseller dışında da çok sayıda örnek bulunabilir. Ancak bunların bile fazlasıyla yeterli olduğu görüşündeyim. Aslında çok kolay anlaşılabilecek açıklıkta; gizem ya da bilinmezlik yok! Öncüllerimiz; atalarımız, ilk ata dili Türkçenin yaratıcısı (kurgulayanlar ve kullanılır duruma getirenler) Türkler, bunları çok doğal biçimde algılayıp kavrıyordu; görüşüm bu! Şimdi biz torunlar, bu anlamları-derinliği tümüyle yitirdik ne yazık ki!
- Göğün bir bölümü olan atmosferi soluyoruz ama varlığının dilimizle ilgili olduğunu düşünmüyoruz artık. Oysa dil sestir; ses te atmosferde boyuna elektromanyetik dalgalar olarak yayılıyorsa gökler çok önemli bir etken; dilin kurgulanmasında ve anlaşılmasında bir değişken olmak zorundadır! Gökler dil tanımındaki ortam; oylum!
- Üzerine basıp tabanımızla yürüyoruz yerin üstünde ama altımızda olduğunu dil açısından düşünemiyoruz. Yaşam yer üzerinde değil mi? Dil tanımındaki olan-biten her şeyin gerçekleştiği yer!
3-O da zorunlu ve çok önemli değişkendir gök gibi! Gündüz aydınlıkta her şeyi görüyoruz, bunu güneşin ışıklarının sağladığını biliyoruz; kanıksamışız; ama yine dilimizle ilgili olabileceğini düşünemiyoruz! Güneş te yaşamın kaynağı; enerji (eringe) kaynağı; her şeyi görmemizi sağlayan değişken olduğuna göre en önemlisidir!
İşte; böylece solda Göktürk abecesindeki NG solda; ortadaysa “K” damgası! Bu düşünüş ve kavrayışla atalarımız kayalara bunları kazımış olmalılar; sizce de öyle midir?
İşte bu nedenlerden dolayı GDK uydurma, safsata olamaz! Dilin kökeni için öne sürülen en önemli savdır GDK! Umarım şimdiye dek denilenlerle bu gerçek öne oldukça çıktı kanımca. Önümüzdeki çalışmalarda da bu niteliği sürekli göreceğiz; görüşüm bu yönde
Çözüm için 2.1.5 görselini “Paint” programıyla az değiştireceğiz; kolay anlaşılır kılmak amacıyla geçici olarak Ay’ ı yok ediyoruz!
Yerle gök arasındaki kişioğlu Türk; dik duran canlı olduğu için bakınca ilkin gökleri (N); sonra yeryüzünün (G) ufuk çizgisini; son olarak güneşi (K) görür.
Ancak görseldeki her şeyi kapsayacak şekilde düşünmek; bunu ideograma ve sonrasında damgalara-yazıya dönüştürmek için; boyut kaybına uğramamak için; boyutların dışındaymış gibi düşünerek önce N (gökler),sonra K (güneş), son olarak G (yer, ger) çizilmeli! Atalarımız ideogramları bu mantıkla kazımışlar kayalara.
“Özetle ters yönde düşünerek eksiksiz aktarmışlar bu açık bilgiyi, gerçeği! “ Oylum da üç boyutludur; düşünürken biz oylumun dışında olmak zorundayız!” Devinim, olan biten ne varsa onların da dışında olmak zorundayız!” Aklımız tıpkı f (dil) = değişken1, değişken 2… biçiminde dili kurgulamış olmalı
“Bu kavrayışın sonunda Türk kaya yazıtları ya da damgaları sağdan sola; ardından yukarıdan aşağı düşünülüp çözümlenir-okunur yöntemi ortaya çıkmış olmalı!”
- Mavi (siyah) bölüm gökler, N ( 1 yönü sağdan sola!)
- Kırmızı K güneş (düşünme yönü yukarıdan aşağıya)
- Kahverengi çemberin içi ger, kaya, yer, yeryüzü. (2) yönünde düşününce son olarak G ye (3) ulaşılır!
Şimdi çok az ek açıklamayla anlaşılır umarım. Aslında görülebileceği gibi çok kolay anlaşılabilecek bir konu. Sanırım herkes yeryüzünde yaşadığının bilincindedir. Ayrıca dik durabilen canlı olduğumuzun da ayrımındadır. Ne demiş atalarımız? Yerle gök arasında kılınan kişioğlu Türk! Tabanımız yerde; başımız üstümüzdeki gökleri gösteriyor; güneşin de yaşamımız için zorunluluk derecesinde önemde olduğunu biliyoruz!
Sonrasını siz değerli Türk okurlarına bırakıyorum. Dil tanımında ne demiştik? İzdüşümüdür olan-bitenlerin! Yaşamı izler dil, eksiksiz! Görselleri ve çalışmaları sondan geriye doğru; düşününce tamamının tutarlı bir düşünüşün sonuçları olduğu görülebiliyor mu?
Yeryüzünü çevreleyen sanal kahverengi çemberin içine gün giriyor; işte size “G”! Çok sayıda ideogram örneği verildi umarım; çok daha fazlası araştırılınca değişik yazıtlarda-kaynaklarda görülecektir; hiç kuşkum yok bu konuda. Bu ideogramları kazıyanlar kayalara atalarımız, öncüllerimiz Türklerse artık Latin (!) değildir “G”! Ne dersiniz?
Bu ideogramların Güdül ve Moğolistan da (GURVALJİN UUL) olanlarında çember kullanılmış; ağırlıklı SÜLYEK KARAYÜZ yazıtında olmak üzere çizgili olanları. Düşünüş aynı!
Son olarak çarpıcı bulacağınızı umduğum bir bilgi; belki görülemeyebilir düşüncesiyle ekliyorum:
Son olarak blogdaki ilk çalışmanın görselini ekliyorum; böylece bütünün kavranmasına katkıyı amaçlamaktayım.
Dil Düşün Bilimine ve Göstergebilime Giriş (Gök Girsin, Kızıl Çıksın)
3 Özet
Görüldüğü ve umarım anlaşıldığı üzere; sizce de “Bütün bir felsefe bulutu bir damla dil bilgisinde yoğunlaşır!” tümcesi doğrulanabildi mi? Kara felsefe bulutları biraz dağıldı ve aradaki boşluklardan güneş, “buradayım!” diye haykırıyor mu? Artık hiçbir akademisyen GDK (güneş dil kuramı) için, yok ya böyle bir şey; bunlar uydurma diyememeli, görüşüm bu!
-Dilin kökeni için semavi dinlerin kitaplarındaki sözleri, ilahi kaynağı öne süren görüşlerin de dayanaksız, mantık yoksunu olduğu kanısındayım; tek başına bu örnek bile bu açıdan yeterlidir görüşüme göre!
-Yine akademisyenler, NG benzeri çift sesli Türk damgalarının tek bir anlam taşıdıklarını dile getirmelerinin yanlışlığını görebilmeliler. Hatta “G” gibi bir Latin (!); aslında Türk damgasında bile birden fazla anlamın “saklı” olabileceğini de düşünebilmelerini diliyorum. “Akıl” kullanabildiğinde bu ses duyulur umarım ki!
-Türk sözcüğündeki “K” sözcüğün yönü yani tümlecidir. K da güneş anlamındadır kanımca. Akademisyenlerin Türk ne demektir için, töresi olan benzeri açıklamalarındaki töre ya da “TÖRÜ” de yine güneşin (yaşam) bilgisi, inancı, bağlılığıyla ilgilidir.
Güneş, Orhun damgalarında K ise; bu doğru olarak onay görürse (görüşüme göre kuşkusuz böyledir!) artık Türk sözcüğündeki K damgasının sözcüğün tümleci yani yönü olduğu doğrulanmış olacaktır kanımca.
-Son olarak Güdül Salihler köyü kırsalındaki ideogram 10 bin yıllık olabilir! Tuva özerk cumhuriyetindeki SÜLYEK KARAYÜZ kaya resimleri ve yazıtları da yine daha da eski çağlardansa; ilk abece ve dil, öncüllerimiz olan atalarımızın; Türklerin aklının ürünü Türkçedir! Bu nedenle, damgalarımızın kökeni için; SOĞDAK, ARAMİ, FENİKE benzeri kökenler önermek mantıksızlığın zirvesidir kanımca! “Türk açıkça hepsi; ilk dil Türkçe; Türklerin tümü!”
Mayıs çalışmamızda G den Ğ ye nasıl geçildiği işleyelim mi? Şimdilik tasarı bu yönde. O damgada da durumun-gerçeğin aynı olduğunu birlikte göreceğiz; görüşüm bu! A dan Z’ye hepsinde!
Türklükle; sevgiyle, aydınlıkla kalın. O ya da Gün (eş) ısıtsın; aydınlatsın hepimizi!
Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.